Borçlar Kanunumuzda zamanaşımı, genel olarak BK. 125- 140. maddelerinde düzenlenmiştir. Zamanaşımı borcu gerçek anlamda sona erdiren bir sebep değildir. Bir başka ifadeyle; belirli bir sürenin geçmesi borcu doğrudan doğruya sona erdirmez; ancak alacaklının, borçlu istemediği takdirde alacağını dava yoluyla takip ve tahsil etmesini engeller[1]. Böylece zamanaşımına uğramış bir borç ifa edilebilen, fakat dava edilemeyen bir eksik borçtur[2].
Zamanaşımının kabul edilmesinin iki temel haklı sebebi olduğu doktrinde öne sürülmektedir. Bunlardan birincisi; uzun zaman hakkını aramayan alacaklının, kamu yararı, hukuki güven ve sosyal barış gereğince, borçlu aleyhine dava açamaması gerektiğidir. Diğer bir sebep ise, hukuki uyuşmazlıkların önlenmesi ve mahkemelerin çok eski sorunlarla işgal edilmemesidir[3].
Zamanaşımı hukuki açıdan def’i niteliğindedir. Borçlu borcunu ifadan kaçınmak istiyorsa, zamanaşımı def’inde bulunmalı, alacağın zamanaşımına uğradığını, dava edilebilme niteliğini kaybettiğini beyan etmelidir. Zira zamanaşımı ileri sürülmese hâkim bunu kendiliğinden göz önüne almaz[4].
Borçlar Kanunumuzun 125- 140. maddelerinde düzenlenmiş bulunan, zamanaşımının hesabına, durmasına, kesilmesine ve sonuçlarına ilişkin genel hükümler, sebepsiz zenginleşmeden doğan dava hakkına ilişkin düzenlenen BK. md. 66’daki zamanaşımına da uygulanacaktır[5].
GENEL OLARAK
Sebepsiz zenginleşme davasının tabi olduğu zamanaşımı BK. md. 66’da[6] düzenlenmiştir. Bu madde de sebepsiz zenginleşme davası için; bir yıllık kısa, subjektif ve nisbi; on yıllık uzun, objektif ve mutlak olmak üzere iki zamanaşımı süresi öngörülmüştür[7]. Bir başka ifadeyle, alacaklının talep hakkı olduğunu öğrenmesinden itibaren bir yıl ve her durumda bu hakkın doğduğu tarihten itibaren on yıl içinde sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan iade hakkı zamanaşımına uğrar[8].
Anılan süreler içinde sebepsiz zenginleşme davası açılmadığı takdirde, sebepsiz zenginleşmeden doğan alacak hakkı eksik borç halini alır[9]. Bu süreler dolduktan sonra sebepsiz zenginleşme alacaklısı, bu davayı açtığında, sebepsiz zenginleşenin zamanaşımı def’i ile karşılaşabilir[10].
BİR YILLIK SÜRE
1.md. 66/I’e göre, bir yılık süre, davacının zenginleşmeyi geri isteme hakkını öğrendiği andan itibaren işlemeye başlar. Sebepsiz zenginleşme davası, geri isteme hakkının öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılmadığı takdirde, bu hak zamanaşımına uğrar.
Davacının geri isteme hakkını öğrenebilmesi için, zenginleşen kişinin kimliğini, zenginleşmenin kendisine ait olduğunu ve haksız zenginleşmenin miktarını fiilen bilmesi gerekir[11]. Buradaki ölçüt kesin olarak veya en azından davanın açılmasına imkân verecek ölçüde, yeterli derecede bilinmesinin gerektiğidir [12]. Hatta davacının gerekli özeni göstermesi halinde alacağını öğrenme ihtimalinin bulunması da yeterli değildir Doktrinde Eren’e göre; ancak bu suretle başka hukuk sistemlerinde ön görülmemiş olan bir yıllık sürenin esasen davacı aleyhine bulunan bu hükmünün kısmen telafi edilmesi mümkün olacaktır [13].
Yukarıda da belirttiğimiz üzere bir yılık süre zamanaşımı süresi niteliğinde olduğundan, şartların mevcut olması halinde bunun durması(BK.md.132) ve kesilmesi(BK.md.133 vd.) mümkündür[14].
ON YILLIK SÜRE
Bk. md. 66’da düzenlenen 10 yıllık süre, BK. md. 125’de kabul edilmiş olan alacak hakkına ilişkin genel zamanaşımı süresiyle paralel niteliktedir[15]. Söz konusu on yıllık süre, mutlak bir zamanaşımı süresidir ve geri isteme hakkının doğduğu, yani sebepsiz zenginleşme alacağının muaccel olduğu zamandan itibaren işlemeye başlar[16].
1.md. 128’de[17] öngörülen zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu zamandan itibaren başlar. Sebepsiz zenginleşmeden doğan alacak hakkı da, sebepsiz zenginleşmenin meydana geldiği anda muaccel olur ve bu andan itibaren işlemeye başlar. Sebepsiz zenginleşmede, on yıllık süre bakımından alacağın doğduğu an ile muaccel olduğu an aynı zamana rastlamaktadır[18]. Burada sürenin işlemeye başlaması, davacının zenginleşmeyi geri isteme hakkını öğrenmesi gibi sübjektif şartın varlığına bağlı değildir[19].On yıllık zamanaşımı süresinin başlangıç anı, zenginleşmeye neden olan olayın çeşidine göre farklılık göstermektedir.
Kazandırmaya (edime) dayanan zenginleşmelerde; zenginleşme başından itibaren sebepsiz veya geçerli bir sebep olmadan meydana gelmiş ise, on yıllık süre, kazandırmanın (edimin) yapıldığı ve davalının zenginleştiği andan itibaren işlemeye başlar[20].
Buna karşılık, sonradan gerçekleşmeyen bir sebebe dayanan zenginleşmelerde, sebebin gerçekleşmeyeceğinin kesin olarak anlaşıldığı, başlangıçta mevcut olmakla birlikte, sonradan ortadan kalkan zenginleşmelerde ise, sebebin ortadan kalktığı andan itibaren on yıllık süre işlemeye başlar[21].
Haksız fiilden veya zenginleşenin müdahalesinden doğan zenginleşmelerde ise, on yıllık sürenin başlangıç anı, zenginleşmeye sebep olan haksız fiil veya müdahalenin gerçekleştiği andır[22].
Umulmayan olaya dayanan sebepsiz zenginleşmelerde ise on yıllık zamanaşımı süresi, zenginleşmeye sebep olan üçüncü kişinin fiilinin veya dış olayın meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlar.
Sürekli bir fiilden doğan sebepsiz zenginleşmelerde ise; on yıllık sürenin başlangıç anı, zenginleşme durumunun sona erdiği andır. Örneğin; zenginleşen, evine kaçak olarak bir başkasının internet bağlantısından uzun süre yararlanmışsa, on yıllık süre kaçak internet bağlantısının sona erdiği anda işlemeye başlar. Buna karşılık zenginleştirici olay aralıklı sürelerle tekrarlanmaktaysa, zamanaşımı her tekrardan itibaren bağımsız olarak işleyecektir. Zira burada her bir olay bağımsız bir zenginleşmedir[23].
On yıllık süre mutlak ve azami süredir. Bu süre içinde öğrenme şartı gerçekleşirse, dava bir yıllık zamanaşımına tabi olur. Ancak, belirtmeliyiz ki; bir yıllık sürenin üst sınırı da on yıllık süredir[24]. Başka bir ifadeyle, kişi on yıllık sürenin dolmasına birkaç ay kala, bu durumu öğrenmiş olsa da; bir yıllık süresi olmayıp, on yıllık süre dolmadan davayı açması gerekmektedir.
Anılan on yıllık süre, bir yılık sürede olduğu gibi zamanaşımı süresi niteliğinde olup, şartların gerçekleşmesi durumunda bu sürenin durması(BK.md.132) ve kesilmesi(BK.md.133 vd.) mümkündür [25].
Bk. md. 66, 60/II[26]. madde de olduğu gibi sebepsiz zenginleşmeyi doğuran olayın ceza kanunlarına göre suç teşkil eden bir fiil olması ve daha uzun bir ceza zamanaşımı süresine tabi tutulması halinde ise bu uzun sürenin sebepsiz zenginleşme davasına uygulanması hususunda herhangi bir hükmü içermemektedir. Bir görüşe göre[27], haksız fiil hakkında düzenlenmiş bulunan BK. md. 60/II deki saha uzun ceza zamanaşımı süresi kıyas yoluyla sebepsiz zenginleşmeye de uygulanmalıdır. Buna karşılık diğer görüşe göre[28], iki kurum arasında ve özellikle talep haklarının doğması yüzünden haksız fiil ile sebepsiz zenginleşme arasında önemli bir fark vardır. Bu nedenle BK. md. 60/II deki hüküm, sebepsiz zenginleşmeye uygulanamaz. Kanaatimizce ceza kanunlarında yer alan uzun zaman aşımları süresinin sebepsiz zenginleşmeden doğan alacak haklarına da uygulanması davacıyı korur nitelikte olduğundan dolayı uygulanması yerinde olacaktır.
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME DEF’İ
Sebepsiz zenginleşmenin hakkı ihlal edilen aleyhine alacak hakkı kazanma şeklinde olduğu durumlarda, BK. md. 66 hükümlerinde özel bir def’i ileri sürme olanağı kabul edilmiştir. Bu hüküm, geçersiz bir sebebe dayanılarak, BK. md. 17 uyarınca soyut borç ikrarından doğan alacak hakları için söz konusu olmaktadır[29].
Buna göre, zamanaşımı süreleri dolmuş olsa bile, sebepsiz alacak hakkını iktisap eden kişinin ifa talebini borçlu sebepsiz zenginleşme def’ini ileri sürerek reddedebilecektir[30]. Örneğin(1), A ile B arasında akdedilen sözleşme gereğince A, B’den sözleşmeden doğan alacakları için bir senet almıştır. Taraflar arasındaki sözleşme, irade bozukluğu ya da anlaşma sonucu iptal edildiği halde, A elindeki borç senedini B’ye iade etmemiştir. Sözleşmenin iptali üzerinden iki yıl geçtikten sonra A, B’den bu borç senedine dayanarak alacak iddiasında bulunmuştur. B, sebepsiz zenginleşmede bir yıllık zamanaşımı süresini geçirdiği halde, A’ya karşı sebepsiz zenginleşme def’ini ileri sürerek ifadan kurtulabilecektir[31].
Böylece söz konusu madde, hakkı ihlal edilen kimse lehine süresiz bir sebepsiz zenginleşme def’i tanımış bulunmaktadır. Ancak, bu hükmün sebebe bağlılık ilkesini kabul etmiş bir hukuk sisteminde pratik bir değeri yoktur. Zira böyle bir sistemde alacak ya geçerlidir; bu takdirde sebepsiz bir zenginleşme yoktur; ya da alacak geçersizdir, bu durumda zaten karşı taraf zenginleşmiş değildir[32].
KAYNAKÇA
Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1999.
Kılıçoğlu, Ahmet: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası Ankara 2006.
Tunçomağ, Kenan: Borçlar Hukuku Genel Hükümler I. Cilt, 4. Bası İstanbul 1968.
Oğuzman, M.Kemal/ Öz, M. Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası İstanbul 2000.
Oser/ Schönenberger: Das Obligationenrecht, Allegemeiner Teil 2. Auflage, Zürich 1929.
Reisoğlu, Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 17. Bası İstanbul 2005.
Tekinay, Selahattin Sulhi/ Akman, Sermet/ Burcuoğlu, Haluk/ Altop, Atilla: Borçlar Hukuku Genel Hükümler I. Cilt, 5. Bası İstanbul 1985.
Wenner, Martin: Die Voraussetzungen des Anspruches aus Ungerechtfertigte Bereicherung Unter Besonderer Berücksichtigung des Problems der Subsidiaritat, Zürich 1977.
[1] Reisoğlu, Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 17. Bası İstanbul 2005, s. 365; Kılıçoğlu, Ahmet: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası Ankara 2006 s. 642 vd.; Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1999, s. 1269 vd.
[2] Reisoğlu, s. 365; Kılıçoğlu, s. 642. HGK. 2006/ 4- 232 E., 2006/ 269 K. YKD. 200/ 10.
[3] Eren, s.1269.
[4] Reisoğlu, s. 366.
[5] Reisoğlu, s. 243; Eren, 894.
[6] Madde 66 – “Haksız surette mal iktisabından dolayı ikame olunacak dava, mutazarrır olan tarafın verdiğini istirdada hakkı olduğuna ıttılaı tarihinden itibaren bir sene müruriyle ve her halde bu hakkın doğduğu tarihten itibaren on senenin müruriyle sakıt olur. Eğer mal iktisabı mutazarrır olan taraf aleyhinde bir borç teşkilinden ibaret ise, mutazarrırın hakkı müruru zaman ile sakıt olmuş olsa bile, bu borcu ifa etmez.”
[7] Eren, s. 893.
[8] Tunçomağ, Kenan: Borçlar Hukuku Genel Hükümler I. Cilt, 4. Bası İstanbul 1968, s. 389.
[9] Eren, s. 893- 894
[10] Eren, s. 894; Kılıçoğlu, s. 383.
[11] Eren, s. 894;; Oğuzman, M.Kemal/ Öz, M. Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası İstanbul 2000, s. 767;
[12] Tunçomağ, s. 390.
[13] Eren, s. 894. Kılıçoğlu da, aynı görüştedir. Bkz. Kılıçoğlu, s. 383.
[14] Eren, s. 394; Reisoğlu, s. 243.
[15] Eren, s. 895.
[16] Eren, s. 895; Kılıçoğlu, s. 383; Öz, s. 178; Oğuzman/ Öz, s. 767; Reisoğlu, s. 242;
[17] Madde 128 – “Müruru zaman alacağın muaccel olduğu zamandan başlar, alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi ise müruru zaman bu haberin verilebileceği günden itibaren cereyan eder.”
[18] “BK. md. 66’ya göre sebepsiz zenginleşme davası, dava hakkının doğumundan itibaren 10 yıl geçmesiyle yıllanır. Dava hakkı ise sebepsiz zenginleşmenin bütün şartları gerçekleştiği anda doğar.” Tunçomağ, s. 390.
[19] Eren, s. 895.
[20] Eren, s. 895.
[21] Eren, s. 895; Aynı görüşte olan diğer yazarlar için bkz.. Oğuzman/ Öz, s. 769 dn. 360.
[22] Oğuzman/ Öz, s. 768; Eren, s. 895.
[23] Eren, s. 895.
[24] Kılıçoğlu, s. 383; Eren, s. 895.
[25] Eren, s. 896; Reisoğlu, s. 243.
[26] Madde 60/II- “Şukadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur.”
[27] Wenner, s. 101 (Eren, s. 896 dn. 247’den naklen).
[28] Oser/ Schönenberger: Das Obligationenrecht, Allegemeiner Teil 2. Auflage, Zürich 1929, Art. 67 N.1 (Eren, s. 896 dn. 248’den naklen).
[29] Oğuzman/ Öz, s. 768; Eren, s. 896; Kılıçoğlu, s. 383; Tunçomağ,, s. 390; Reisoğlu, s. 243.
[30] Oğuzman/ Öz, s. 769.
[31] Kılıçoğlu, s. 384.
[32] Tekinay/ Akman/ Burcuoğlu/ Altop, s. 1007; Kılıçoğlu, s. 383; Eren, s. 896.
Cihan Orhan Hukuk Bürosu © Copyright 2024 | Tüm Hakları Saklıdır. Yasal Uyarı: Bu site Türkiye Barolar Birliği'nin Meslek Kurallarına ve Reklam Yasağı Kurallarına tabidir. Sitenin kendisi, logosu ve içeriği, reklam iş geliştirme ve benzeri amaçlar ile kullanılamaz. Bu Avukat Web Sitesi içerisinde yer alan bilgiler hukuki mütalaa veya tavsiye değildir