İşe iade davalarında makul süre içerisinde sonuç almak, dava sonunda verilen hükmün sağlayacağı fayda açısından çok önemlidir.
İşe iade davası, işveren tarafından iş akdi feshedilen ancak bu feshin geçersiz olduğunu düşünen işçinin, iş güvencesi hükümlerinden yararlanarak işe iadesini talep ettiği davadır. 4857 sayılı İş Kanunu’ nun 20. maddesi uyarınca işçi, “İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle, İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri uyarınca arabulucuya başvurmak zorundadır. Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açılabilir.”
İşe iade davalarının ne kadar sürede görülüp sonuçlandırılacağı kanunda açık bir şekilde düzenlenmişti. Ancak belirlenen ilk derece mahkemesindeki iki aylık süre ve yargıtay’daki 1 aylık süreye uygulamada hiç uyulmadığından ve davalar daha uzun sürdüğünden 4857 Sayılı İş Kanunu 20. Maddesinde; “Dava ivedilikle sonuçlandırılır. Mahkemece verilen karar hakkında istinaf yoluna başvurulması hâlinde, bölge adliye mahkemesi ivedilikle ve kesin olarak karar verir.” Şeklinde yeni bir hüküm getirilmiştir.
Belirttiğimiz gibi önceki düzenlemede her ne kadar işe iade davalarının Yargıtay incelemesi ile birlikte 3 ay içerisinde sonuçlandırılacağı yönünde düzenleme bulunmuşsa da, kanunda belirtilen süreler mahkemeler yönünden kesin veya hak düşürücü nitelikte olmadığından 3 ay içerisinde sonuçlandırılmayan işe iade davalarında verilen kararlar geçerli olup, mahkemeler yönünden ise herhangi bir yaptırım bulunmamaktaydı. Ancak uyuşmazlıkların çözüm sürecini uzatarak çoğu zaman elde edilecek hükmün yararını ortadan kaldıran bir yargılama, adaletin yerine getirilmesindeki etkililiğe ve güvenliğe zarar verecektir.
İşe iade davalarının işçi açısından taşıdığı değer ile davanın kısa sürede bitirilmesindeki işçinin kişisel yararı göz önüne alındığında bu davaların süre yönünden diğer davalarla aynı nitelikte olduğu söylenemez. Bu nedenle işe iade davalarının, elde edilecek hükmün yararını ortadan kaldırmayan makul süre içerisinde sonuçlandırılması gerekmektedir.
Anayasa’ nın 141. Maddesinin 4. Fıkrasına göre; “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı ise şöyledir: “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
Anayasa Mahkemesi, 2013/772 Numaralı Başvuru hakkında vermiş olduğu 07.11.2013 tarihli kararda 3 yıldan fazla süren işe iade davalarında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiş ve başvurucu lehinde maddi ve manevi tazminata hükmetmiştir. Bu bakımından işçilerin, işe iade davalarında makul sürenin en fazla 3 yıl gibi bir süre olduğunu göz önünde bulundurmaları faydalı olacaktır.
İşçilerin, geçersiz fesihle işten çıkarılmaları halinde, açacak oldukları işe iade davalarında makul süre içerisinde sonuç alabilmeleri ve olası hak ihlallerinin önüne geçmeleri bakımından iş hukukunda uzman bir avukata danışarak hareket etmesi faydalı olacaktır.
Cihan Orhan Hukuk Bürosu © Copyright 2024 | Tüm Hakları Saklıdır. Yasal Uyarı: Bu site Türkiye Barolar Birliği'nin Meslek Kurallarına ve Reklam Yasağı Kurallarına tabidir. Sitenin kendisi, logosu ve içeriği, reklam iş geliştirme ve benzeri amaçlar ile kullanılamaz. Bu Avukat Web Sitesi içerisinde yer alan bilgiler hukuki mütalaa veya tavsiye değildir