İşçinin sadakat borcu incelenirken öncelikle iş akdinin(sözleşmesinin) de tanımlanması gerekmektedir. İş akdi, hem işçiye hem de işverene borç yükleyen bir sözleşmedir. Karşılıklı akdedilen bu sözleşmede işverene ücret, işçiyi gözetme, eşit işlem gibi sorumluluklar yüklenirken işçinin de iş görme, itaat, sadakat gibi yükümlülükleri doğar.
İş akdi, işçi ile işveren arasında kişisel ilişki kuran bir niteliği haizdir ve bu niteliği, taraflar arasında karşılıklı sadakati gerekli kılar. Bu sadakat işveren açısından işçiyi gözetme şeklinde vücut bulsa da; işçi açısından işverenin ve iş yerinin çıkarlarını koruma, işverene ekonomik, ticari veya mesleki zarar verebilecek davranışlardan kaçınma borcu şeklinde kendisini göstermektedir. Borçlar Kanununun 396. Maddesinde “İşçi, işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmak zorundadır.” şeklinde tanımlanan sadakat yükümlülüğünün neleri kapsadığının tek tek sayılması mümkün olmasa da; birtakım haller 396. Maddenin devam fıkralarında sayılmıştır.
İşçinin toplam çalışma süresi haftada 45 saati aşmamak koşuluyla asıl işindeki çalışma saatleri dışında yan(başka) işte çalışması kural olarak engellenemez. Ancak yan iş, sadakat borcuna aykırılık teşkil ediyorsa, işçi üçüncü kişiye hizmette bulunamaz ve iş ilişkisinin devamı süresince işvereni ile rekabete giremez (BK396/3). Sözgelimi bir yazılım firmasında çalışan işçinin yan iş olarak güvenlik görevlisi olarak çalışmasında iş sözleşmesinde özel bir hüküm yoksa hukuki bir engel yoktur; ancak söz konusu işçinin yan iş olarak başka bir yazılım firmasında çalışması, işvereni ile rekabet etmesi anlamına gelecek ve sadakat yükümlülüğünü ihlal edecektir.
İşçi, iş gördüğü sırada öğrendiği sırları iş ilişkisi süresince kendi yararına kullanamaz ya da başkasına açıklayamaz(BK 396/4). Söz konusu sırlar müşteri listeleri, satış organizasyonu, üretim yöntem ve süreçleri gibi her türlü ticari bilgilere veya işverenin kişisel ya da mali durumuna ilişkin olabilir. Ancak burada dikkati çeken başka bir nokta daha bulunmaktadır. BK 396/4 fıkrasının son cümlesine göre “İşverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlüdür.” Bu durumda haklı bir menfaat söz konusu ise iş akdi sonrasında da sır saklama yükümlülüğünün bulunması için bu konuda ayrı bir sözleşme akdedilmiş olmasına gerek olmayacaktır. Buradaki “haklı menfaat” kavramı, ölçülülük ilkesi çerçevesinde ve somut olayın özelliklerine uygun olarak belirlenecektir.
Borçlar Kanununda öngörülen haller dışında da sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil eden bir takım davranışlar mevcuttur. İş Kanunu 25/II-e’de işçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması olarak tanımlanan bu davranışlar işveren için haklı nedenle derhal fesih nedenidir. Kaldı ki kanunda örnek olarak sayılan bu davranışların benzerlerinin de borcun ihlalini oluşturacağı kabul edilmiştir. Sözgelimi; işçinin işyerinde uyuması, hasta olduğunu iddia edip işe gelmeyerek seyahate gitmesi, rüşvet alması, belgelerde tahrifat yapması vb. sadakat borcuna aykırılık oluşturur.
İşçi tarafından söz konusu sadakat borcunun ihlali, işverenin uğradığı zararın tazmin edilmesine, işçiye disiplin cezası uygulanmasına, iş akdinin işverence haklı nedenle derhal feshi ve tazminat (İş Kanunu 25/II-e,26/2) yaptırımlarına yol açabilecektir.
Cihan Orhan Hukuk Bürosu © Copyright 2024 | Tüm Hakları Saklıdır. Yasal Uyarı: Bu site Türkiye Barolar Birliği'nin Meslek Kurallarına ve Reklam Yasağı Kurallarına tabidir. Sitenin kendisi, logosu ve içeriği, reklam iş geliştirme ve benzeri amaçlar ile kullanılamaz. Bu Avukat Web Sitesi içerisinde yer alan bilgiler hukuki mütalaa veya tavsiye değildir