Fiili hizmet süreleri, kural olarak; çalışanların herhangi bir sosyal güvenlik kanuna tabi bir işyerinde, sigorta primi ya da kesenek vererek fiili olarak geçirdikleri sürelerdir[18].
Fiili Hizmet Zammı Süreleri
5434 sayılı Kanunda düzenlenen fiili hizmet zammı; ağır ve yıpratıcı bazı görevlerde bulunanların, bu işlerde geçen çalışmalarının her yılı için Kanunda belirlenen sürelerin, fiili hizmet sürelerine eklenmesidir[19]. Eklenen bu süreler, emeklilik işlemlerinde fiili hizmet olarak kabul edilir (m.33/II). Yani hem aylığa hak kazanmak için beklenmesi gereken süre ile bağlanacak aylıkların hesabında; hem de ikramiye bakımından fiili hizmet süreleriyle aynı sonuçları doğurur. Ancak söz konusu fiili hizmet zammı sürelerinin toplamı 8 yılı geçemez[20].
Fiili hizmet zammı sürelerinin 2829 sayılı Kanunun 7’inci maddesinde belirtilen itibari hizmet süreleri olup olmadığı; yani hizmetlerin birleştirilmesinde hesaba katılıp katılmayacağı tartışmalıdır. Bir görüşe göre, 5434 sayılı Kanunda düzenlenen fiili hizmet zammı süreleri; emeklilik işlemlerinde fiili hizmet sayıldığından ve itibari hizmetten ayrı maddelerde düzenlendiğinden; ayrıca bu sürelere ilişkin prim de ödendiğinden hizmet birleştirilmesinde hesaba katılır[21]. Yargıtay da son yıllarda bu doğrultuda kararlar vermektedir. Bu noktada; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun vermiş olduğu şu karara değinmekte fayda görüyoruz:
Davaya konu olayda; davacı T.C. Emekli Sandığında geçen hizmet süreleriyle bu hizmetlere bağlı olarak hak kazandığı fiili hizmet zammı sürelerinin, Sosyal Sigortalar Kurumunda geçen hizmetleri ile birleştirilerek; 506 sayılı Kanun uyarınca kendisine yaşlılık aylığı bağlanmasını istemiştir.
Mahkeme, fiili hizmet zammı sürelerinin fiili hizmete ekleneceği ve diğer hizmetlerle birleştirilebileceği; bunun sonucunda da davacının aylığa hak kazandığı yönünde karar vermiştir. Buna karşın; temyiz istemi üzerine Yargıtay Özel Dairesi ; fiili hizmet zammının itibari hizmet olduğunu, dolayısıyla öteki hizmetlerle birleştirilemeyeceğini ve sigortalılık başlangıç tarihinin geriye götürülmesine yol açmayacağını öne sürerek, bu durumda aylık bağlanmasına ilişkin şartlar gerçekleşmediğinden yerel mahkemenin kararını bozmuştur. Ancak mahkemenin kararında direnmesi üzerine konu Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca ele alınmış ve konuya açıklık getirilmiştir:
“ Gerçekten,davacı, 9.10.1962-Ekim 1982 tarihleri arasında 19 yıl 9 ay 28 gün T.C Emekli sandığına tabi olarak…çalışmıştır.5434 sayılı Kanunun 32. Maddesi uyarınca, bu hizmet türü için, fiili hizmet müddetinin her yılına 2 ay olmak üzere toplam olarak, 2 sene 1 ay 20 gün sürenin eklenmesi zorunludur.
Anılan Kanunun 33/2 maddesine göre; ‘…fili hizmet müddeti zamları, emeklilik muamelelerinde fiili hizmet sayılır…’
O halde, fiili hizmet zammı, itibari hizmet olmayıp, fiili hizmete eklenen bir süredir ve fiili hizmet süresi ile, bu ekleme süre, ikisi birlikte fiili hizmet sayılmaktadır. İtibari hizmet süresi, sözü edilen Kanunun 35-38’inci maddelerinde ayrıca düzenlenmiştir. Fiili hizmet zammı,nitelikçe itibari hizmet sayılsa idi, 35-38 maddelerde, itibari hizmet kurumu, ayrıca düzenlenmezdi.
Öte yandan,fiili hizmet zammı süreleri 5434 sayılı Kanunun 34/2. Maddesi uyarınca, prim alınan bir süredir. Zira, fiili hizmet zammı süresine tekabül eden istihkak toplamından, belirli oranda alınan primin, yarısı kesenek, yarısı karşılık sayılarak kurumlarınca emekli sandığına yatırılmaktadır. Diğer bir deyimle, iştirakçilerden kesenek alınmamakta karşılıkla birlikte işverenden tahsil edilmektedir.
Demek ki, fiili hizmet zammı süresi, 2829 sayılı Kanunun 7. maddesindeki “itibari hizmet ve primi ödenmemiş süre” deyimleri kapsamına girmemekte ve hizmet süreleri toplamına katılması yasaklanan sürelerden bulunmamaktadır. Şu halde, davacının fiili hizmet zamlarıyla birlikte T.C Emekli sandığına tabi olarak geçen 21 sene 1 ay 18 gün hizmet süresinin 2829 sayılı Kanunun 4’üncü maddesi çevresinde, öteki hizmet süreleri ile birleştirilmesi mecburidir.
Davacının, 1.11.1982-31.1.1987 tarihleri arasında 4 sene 3 ay süre ile, 506 sayılı Kanuna tabi olarak çalıştığı konusunda da bir uyuşmazlık bulunmadığına göre, Emekli Sandığına ve Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olarak geçen bu hizmetleri birleştirilip toplanınca 26 sene 2 ay 18 güne ulaştığı anlaşılmaktadır. 506 sayılı Kanunun 60. maddesinde yazılı yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin… 25 yıl sigortalılık koşulu da, yukarıda açıklandığı üzere gerçekleşmiş bulunduğundan, davacıya, yaşlılık aylığı bağlanması icap ettiği sonucuna varılmıştır.
Fiili hizmet zammı süresinin, hizmet birleştirilmesinde gözönünde tutulması, sigortalılık başlangıcına ilişkin 506 sayılı Kanunun 108 ve 2829 sayılı Kanunun 6. maddeleri kuralına da ters düşmemektedir. Sadece, sigortalılık başlangıç tarihinin farazi olarak öne alınması sonucunu doğurmaktadır. Bu da; birleştirme işleminin niteliği ve bu olayda, davacının her iki sandıkta, kesintisiz çalışmasından doğmaktadır…”[22]
Konuya ilişkin diğer bir görüşe göre ise; 2829 sayılı Yasanın 7’inci maddesi, Kanunun amacına göre yorumlanmalıdır. Bu yöntemle yapılan yorum sonucunda bulunacak Kanunun amacı; fiili hizmet zamlarının ve itibari hizmet sürelerinin hizmet birleştirmesinde dikkate alınmaması yönündedir. Çünkü; bu yasayla çeşitli kurumlarda geçen sürelerin birleştirilmesi imkanı getirilmesine rağmen, çalışılmayan; ancak çalışılmış gibi kabul edilen süreler, kapsam dışında bırakılmak istenmiştir. Dolayısıyla bu sürelerin adı, ister itibari hizmet süresi; isterse fiili hizmet zammı süresi olsun sonuç değişmez[23].
Kanımızca; sorunun en önemli nedeni, Kanunların itibari hizmet sürelerine ilişkin düzenlemeleri arasında uyumun olmamasıdır. Örneğin; Sosyal Sigortalar Kanununda, “basın kartı yönetmeliğine göre basın kartına sahip olmak suretiyle gazetecilik yaparken, kamu kurumlarına giren ve bu kurumlarda meslekleriyle ilgili görevlerde istihdam edilen sigortalılar” 90 gün itibari hizmet süresine hak kazanırlarken; T.C. Emekli Sandığı Kanununda, “basın kartı yönetmeliğine göre basın kartı sahibi olmak suretiyle gazetecilik yapanlardan memurluğa girip de, meslekleriyle ilgili görevlerde istihdam edilenler” 3 ay fiili hizmet zammı süresine hak kazanmaktadırlar (506 sayılı Kanun ek m.5/I-b, 5434 sayılı Kanun m.32/I-i). Bu durumda; 5434 sayılı Kanunda bu hizmetler için fiili hizmet zammı süreleri öngörüldüğünden, bu süreler hizmetlerin birleştirilmesinde hesaba katılırken; 506 sayılı Kanuna bağlı çalışan bu kişilerin kazandıkları süreler, itibari hizmet süresi olduğu için hizmet birleştirmesinde değerlendirilememektedir. Bu da;doğal olarak, bazı adaletsiz sonuçlara neden olmaktadır.
Bu olumsuzluklara karşın, Kanımızca; Kanun koyucunun; 5434 sayılı Kanunda, bilerek itibari hizmet süreleri ile fiili hizmet zammı süreleri arasında ayrım yapmış; bunlara farklı bazı sonuçlar bağlamış olması ve 2829 sayılı Kanunda, sadece itibari hizmet sürelerinin, hizmetlerin birleştirilmesinde hesaba katılmayacağı yönünde açık hüküm bulunması karşısında, fiili hizmet zammı sürelerinin 2829 sayılı Kanuna göre diğer hizmetlerle birleştirilmesinin önünde yasal bir engel yoktur[24].
İsteğe Bağlı Sigortalılıkta Geçen Süreler
Sosyal Sigortalar Kanunun 85’inci ve Bağ-Kur Kanunun 79’uncu maddeleri uyarınca isteğe bağlı sigortalı olanların; malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödedikleri süreler de, 2829 sayılı Kanun kapsamında diğer hizmetlerle birleştirilebilir.[25]
Canlandırılan Hizmet SüreleriBağlı olduğu sosyal güvenlik kurumuyla ilişkisini kestikten sonra diğer kurumlardan birinde sigortalılığını devam ettirenlerin, önceki kurumlarda birikmiş olan prim ve kesenekleri kendilerine geri verilmez ve toptan ödemeleri yapılmaz (2829 sayılı Kanun m.5). Bu hizmetler, aylık bağlanması için başvuruluncaya kadar saklı tutulur ( Yön.m.3). Ancak, kural bu olmakla birlikte; 2829 sayılı Kanunla, sigortalılara ve ölümlerinde hak sahiplerine hayatlarını devam ettirebilmeleri için belirli ve devamlı bir gelir sağlamak amaçlandığından, bağlı olduğu kurumdan ayrılırken kesenek, prim veya toptan ödemelerini almış olanlarla bu hakları zamanaşımına uğramış olanlara, belirli şartları gerçekleştirerek geçmiş hizmet sürelerini canlandırma; yani bu sürelerinin, hizmetlerin birleştirilmesinde dikkate alınmasını sağlama imkanı tanınmıştır[26].
aa) Kesenek, Prim veya Toptan Ödemelerini Almış Olanlar
Eski kurumlarından kesenek, prim veya toptan ödemelerini aldıktan sonra diğer kurumlardan birinde sigortalı olanlar,
İstekleri üzerine kendilerine aylık bağlanacak ise istek tarihinden en az altı ay önce,Malullük, ölüm veya 60 yaşın doldurulması, T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden kurumlarınca re’sen veya yaş haddinden emekliye sevk edilme nedenleriyle görevleriyle ilgileri kesilenler, görevlerinden ayrıldıkları tarihten itibaren altı ay içinde alınan paraları faiziyle; kendileri veya hak sahipleri, eski kuruma kurumun kendi mevzuatına göre ödedikleri takdirde, hizmet süreleri birleştirilir (m.5, Yön.m.3).Burada dikkat edilmesi gereken, ödemenin aylığı bağlayacak kuruma değil; iade edilecek paraların alındığı kuruma yapılması gerektiği ve aylığın, iadeden ancak altı ay sonra bağlanabileceğidir.
Örneğin; 1479 sayılı Kanuna göre, sigortalı olarak çalıştığı işten ayrılan; ancak malullük veya yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanamayan, kadın ise 60; erkek ise 62 yaşını doldurmuş bulunan sigortalılara, ödedikleri primler yazılı istekleri üzerine toptan ödeme şeklinde geri verilir(m.39).
Bağ-Kur’dan toptan ödeme aldıktan sonra; SSK’ya bağlı olarak çalışmaya başlayan sigortalının, SSK’dan aylık bağlanması talebinde bulunmadan en az altı ay önce, toptan ödeme olarak aldığı primleri faiziyle birlikte Bağ-Kur’a ödemiş olması gerekir. Böylece Bağ-Kur’da geçen hizmet süreleri, hizmetlerin birleştirilmesinde hesaba katılır.
Bunların dışında; 506 sayılı Kanun, sadece evlenmeleri dolayısıyla toptan ödeme almış kadın sigortalılara; 506 sayılı Kanuna tabi bir işe girmeleri ve kendilerine verilen primleri, aldıkları tarihten itibaren % 5 faiziyle SSK’ya iade etmeleri halinde eski hizmetlerini canlandırabilme olanağı tanımıştır. Ancak maddede, “… 506 sayılı Kanuna tabi bir işe girenler(in)… eski hizmetleri 506 sayılı Kanunun tatbikatında nazara alınır.” denmektedir; yani diğer Sosyal Güvenlik Kanunlarına tabi işe girenler, bu haktan yararlanamayacaklardır. Kanımızca; bu madde ile amaçlanan, sadece 506 sayılı Kanuna göre aylık bağlanması halinde, canlandırılan hizmetlerin değerlendirilmesidir[27].
bb) Alacakları Zamanaşımına Uğramış Olanlar
Kesenek, prim iadesi veya toptan ödeme alma hakkı doğduğu halde, bu alacakları zamanaşımına uğrayanlar; zamanaşımına uğrayan miktarı, faizsiz olarak yukarıda belirtilen süreler içerisinde ilgili kuruma ödedikleri takdirde, bunların karşılığı süreler hizmet birleştirmesinde dikkate alınır (m.5/II-b)[28] .
Örneğin; 5434 sayılı Kanunun 87’inci maddesinde belirtilen nedenlerle emeklilik hakkı tanınan görevlerden ayrılanların, emekli sandığında geçen fiili hizmet süreleri ve fiili hizmet zamları toplam 5 yılı doldurmuş; fakat 88’inci maddeye göre fiili hizmet süreleri 10 yılı doldurmamış ise, diğer sosyal güvenlik kurumlarına bağlı olarak çalışmamak ve 5 yıl içinde sandıktan yazılı talepte bulunmak koşuluyla kesenekleri faizsiz olarak verilir( 5434 sayılı Kanun m.87).
Ancak, keseneklerini 5 yıl içerisinde geri istemeyenler, aynı zamanda diğer sosyal güvenlik kurumlarına tabi bir göreve de geçmemişlerse; T.C. Emekli Sandığı, kesenekleri zamanaşımı nedeniyle gelir kaydeder (m.117). Bu kişi, sonradan Bağ-Kur’a bağlı olarak çalışmaya başlar ve T.C Emekli Sandığında geçen bu hizmet sürelerinin, hizmetlerin birleştirilmesinde hesaba katılmasını isterse; zamanaşımına uğrayan alacağı tutarındaki parayı, faizsiz olarak T.C Emekli Sandığına ödemesi gerekir[29].
2829 sayılı Kanuna göre; hizmetlerin canlandırılması amacıyla, kurumlara toptan ödeme yapılmalıdır. Yani, ödemelerin taksitle yapılmasına yasal olanak bulunmamaktadır (m.5/III).
Ayrıca, sigortalının ölümü halinde hizmetlerin canlandırılabilmesi için, hak sahiplerinin 2829 sayılı Kanun uyarınca yapılan hizmet birleştirmeleri sonucunda ölüm aylığına hak kazanabiliyor olmaları gerekir. Ancak, kurumlardan birinden aylık bağlanmış olanlarla, aylık alma haklarını kaybetmiş olanların söz konusu devrelere ait hizmet süreleri, yapılacak birleştirmede nazara alınmaz[30]. 2829 sayılı Kanunun Madde Gerekçelerinde, aylık alma hakkını kaybetmiş olanlardan maksadın; “ 5434 sayılı Kanunun 92’inci maddesi uyarınca; Türk Vatandaşlığından çıkarılmaları, Türk
Vatandaşlığını kaybetmeleri, yabancı memleket uyruğuna girmeleri, Hükümetten izin almaksızın yabancı memleketlerde görev kabul etmeleri nedeniyle emeklilik hakkı düşenlerle, sosyal güvenlik kuruluşları kanunlarında yer alan sükutu hak süreleri nedeniyle aylık hakkını kaybedenler” olduğu ifade edilmiştir[31] [32].
Borçlanılan Hizmet Süreleri
Sosyal güvenlik haklarından yararlananların kapsamını artırmak; malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası haklarından yararlanmayı kolaylaştırmak amacıyla birçok kanunumuzda borçlanma hükümlerine yer verilmiştir[33]. Borçlanılarak primleri ödenen bu süreler, hizmetlerin birleştirilmesinde dikkate alınır.
Bu noktada; konunun daha iyi anlaşılması açısından, borçlanılabilecek hizmet sürelerine değinmekte fayda görüyoruz.
aa) Yurtiçi Hizmet Borçlanması
aaa) Fiili Hizmet Sürelerine İlişkin Borçlanma
Sosyal sigorta sisteminin kapsamı dışında kalan hizmetlerin ve kapsamına girmesine rağmen çeşitli nedenlerle primi ödenmemiş çalışma sürelerinin, borçlanılarak ödenmesi suretiyle malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları bakımından sigortalılık sürelerine eklenmesine “hizmet borçlanması” denir[34].
Ülkemizde; 506 sayılı Kanuna bağlı çalışanlar için, hizmet borçlanmasına imkan
tanıyan Kanunlar dönem dönem çıkarılmaktadır. Ancak, bu Kanunlar uyarınca hizmetlerin borçlanılabilmesi, Kanunların yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde istekte bulunma koşulu ile sınırlandırıldığından ve bu süreler sona
erdiğinden, bugün için 506 sayılı Kanun kapsamında hizmetlerin borçlanılması imkanı yoktur[35]. Ancak, anılan borçlanma Kanunlarına göre zamanında borçlanılarak ödenmiş süreler, bugün de hizmetlerin birleştirilmesinde dikkate alınır[36].
5434 sayılı Kanunda da, belirli sürelerin borçlanılması imkanı tanımıştır[37]. Bu Kanuna göre borçlanılabilecek hizmet süresi, en çok 15 yıldır (ek m.8/II). Borçlanılacak sürelere ilişkin ödenmesi gereken miktar, ek madde 31’e göre hesaplanır; isteyenler bu paraları toptan ödeyebilecekleri gibi, aylıklarından kesinti yaptırarak da ödeyebilirler (ek m. 8/VI). Hizmetlerin borçlanılabilmesi için uyulması gereken başvuru süresi, konuya ilişkin çıkarılan kanunlarda belirtilmiştir; ancak 545 sayılı Kanunla getirilen ek 8’inci maddede herhangi bir başvuru süresi öngörülmemiştir. Doktrinde bizimde katıldığımız bir görüşe göre; bu durum, başvuru süresinin kaldırıldığı ve dolayısıyla günümüzde de 5434 sayılı Kanuna göre hizmet borçlanmasının mümkün olduğu şeklinde yorumlanmalıdır[38].
1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu ek geçici 13’üncü maddesiyle, bu Kanuna göre sigortalılık niteliği taşımalarına rağmen; çeşitli nedenlerle 2654 sayılı Kanunun[39] yürürlüğe girdiği tarihe kadar tescillerini yaptırmamış olanlara, anılan dönemde
(1.10.1972-20.4.1982) vergi dairelerine kayıtlı olarak kendi nam ve hesaplarına çalışmış olmaları ve bunu belgelemeleri şartıyla, geçmiş fiili hizmet sürelerini borçlanabilme imkanı tanınmıştır. Ek geçici 13’üncü maddeyle, sadece Bağ-Kur’a
bağlı zorunlu sigortalılar için getirilen bu imkan; ek geçici 17’inci maddeyle isteğe bağlı sigortalılara ve sigortalının ölümü halinde hak sahiplerine de aynı şartlarla tanınmıştır. Kanımızca; borçlanılan bu fiili hizmet sürelerinin; 1479 sayılı Kanuna göre borçlanılan diğer sürelerden ayrı değerlendirilmesi ve 2829 sayılı Kanun uyarınca birleştirilecek hizmetlerde hesaba katılması gerekmektedir[40].
bbb) Askerlik Borçlanması
Askerlik sürelerinin borçlanılması, askerlikte er olarak geçen süreler ile yedek subay okulunda geçen sürelerin borçlanılarak sigortalıların hizmet sürelerine eklenmesi imkanını tanımakta ve ülkemizdeki tüm sosyal güvenlik kurumları tarafından uygulanmaktadır. Bununla amaçlanan; kişilerin bu süre içerisinde sigortalı olarak çalışamamaları nedeniyle, sosyal güvenlik haklarından yararlanma koşulları bakımından mağdur duruma düşmelerine engel olmaktır. Dolayısıyla da, askerlikte geçen sürelerin borçlanılabilmesi için, bu sürelerin hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı geçirilmemiş olması gerekir[41].
506 sayılı Kanuna göre; haktan yararlanacak olanların, bu tarihte çalışıyor olmaları gerekmez; yani bu Kanuna göre tescil edilmiş olmaları yeterlidir[42]. Şunu belirtmeliyiz ki; isteğe bağlı sigortalılar ve topluluk sigortasına girenler de, 506 sayılı Kanuna göre tescil edilmiş kişilerdir.
Sigortalılar ve hak sahipleri, askerlikte geçen sürelerin tamamını veya bir kısmını, hesaplanacak primleri tebliğ tarihinden itibaren altı ay içerisinde ödemek
şartıyla borçlanabilirler (506 sayılı Kanun m.60/F,I). Borçlanılan bu süreler, sigortalının prim ödeme gün sayısına ve sigortalılık süresine eklenir. Borçlanılan süre, sigortalılığın başlangıcından önce ise, başlangıç tarihi borçlanılan süre kadar geriye götürülür(m.60/F,VI)[43].
1479 sayılı Kanun ek madde 9’a göre; askerlik borçlanması talebinde bulunanların, bu Kanun ile 2926 sayılı Tarım Bağ-Kur Kanunu uyarınca sigortalı olmaları gerekir. Ancak sigortalının ölümü halinde, hak sahipleri de bu süreleri borçlanabilirler. Bu Kanunda, askerlikte geçen sürelerin bir kısmının borçlanılabilmesi açıkça kabul edilmemiş olmasına rağmen; kanımızca, düzenlemenin amacı gözönüne alınırsa bunun mümkün olduğu sonucuna ulaşabiliriz.
Ayrıca, 1479 sayılı Kanun uyarınca borçlanılıp ödenen söz konusu süreler, sadece sigortalılık süresi olarak değerlendirilebilir; aylık bağlamaya esas ortalama gelir tutarının hesabında dikkate alınamaz (ek m.9/IV).
5434 sayılı Kanun da ek 8’inci maddesiyle, muvazzaf veya askerlikte er olarak geçen süreler ile Yedek Subay Okulunda 1.1.1950’den sonra öğrenci olarak geçirilen süreleri borçlanabilme imkanı tanımıştır. Ancak, bu sürelerden;
Daha önce herhangi bir sebeple fiili hizmet sayılmış süreler,Hastalık veya cezalandırılma nedeniyle uzayan süreler,Vazife malullüğü nedeniyle, vazife malullüğü aylığı bağlanmış olanların er olarak veya Yedek Subay Okulunda geçirdikleri süreler borçlanılamaz( ek m.8/II).Bu Kanun uyarınca borçlanma talebi, iştirakçi veya ölümü halinde dul ve yetimlerden biri tarafından da yapılabilir (ek m. 27). Bunlar dışında; 5434 sayılı Kanuna göre borçlanılabilen fiili hizmet sürelerine ilişkin yapmış olduğumuz açıklamalar, askerlik borçlanması bakımından da geçerlidir[44].
bb) Yurt Dışı Hizmet Borçlanması
Yurt dışında milyonlarca vatandaşımız yaşamaktadır. Bunlardan bir kısmı, çalıştıkları ülkelerde malullük, yaşlılık, ölüm sigortası kollarından yardıma hak kazanarak geleceklerini güvence altına almıştır. Buna karşın, birçok vatandaşımız da çalıştıkları ülkelerde sigorta yardımlarına hak kazanamamış ve yurda döndüklerinde sosyal güvenlik korumasından yoksun kalmıştır[45]. Bu durum karşısında; Türk Vatandaşlarının yurt dışında geçen çalışma sürelerinin Türkiye’de değerlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmış ve birçok ülkeyle bu yönde “Sosyal Güvenlik Sözleşmeleri” [46] yapılmıştır. Ancak, sözleşme yapılmayan ülkelerde çalışan vatandaşlarımız için, bu sorunlar devam etmiştir. Bunun üzerine, 30.5.1978’de 2147 sayılı Kanun[47] çıkarılmış ve ülkelerle Sosyal Güvenlik Sözleşmesi yapılmış olup olmadığına bakılmaksızın yurt dışında geçen çalışmaların tümünün borçlanılarak değerlendirilmesi imkanı getirilmiştir. Bu Kanun, aynı konuyu düzenleyen 8.5.1985 tarihli 3201 sayılı “ Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkındaki Kanun”[48] ile yürürlükten kaldırılmış ve bu konuda ayrıca bir de yönetmelik[49] çıkarılmıştır.
3201 sayılı Kanuna göre; yurt dışında çalışmış veya ev kadını olarak bulunmuş olan Türk Vatandaşları, yurt dışında geçen ve belgelendirilen çalışma sürelerinin, bu
süreler arasında veya sonunda bir yıla kadar olan işsizlik sürelerinin ve de yurt dışında ev kadını olarak geçen sürelerinin tamamını veya bir kısmını borçlanabilirler. Ancak 18 yaşından önceki çalışma süreleri ile yurt dışında bulunulan süreye ilişkin olarak Türk Sosyal Güvenlik Kurumlarına prim, karşılık ve kesenek ödenmiş süreler borçlanılamaz (m.1,3). Ayrıca 3201 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden önce veya sonra sosyal güvenlik kurumlarınca kendilerine veya hak sahiplerine aylık bağlanmış olanlar ile aylık bağlanması için başvurmuş ve aylığa hak kazanmış olanlar, yurt dışı hizmet borçlanmasından yararlanamaz (m.8).
Borçlanma için yurda kesin dönüş yapmanın şart olup olmadığına ilişkin, Yargıtay Daireleri arasında yıllardır süren bir görüş ayrılığı vardır. Son olarak; 12.12.2002 tarihli 36/198 sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile, borçlanma talebinde bulunmak için yurda kesin dönüş yapmış olmayı arayan 3201 sayılı Kanunun 3’üncü maddesindeki kesin dönüş koşulu iptal edilmiş; ancak aylık bağlamak için kesin dönüşü arayan 6’ıncı maddedeki söz konusu koşul iptal edilmemiştir. Bu iptal kararı üzerine, anılan 3’üncü madde yeniden düzenlenmiş ve bu yeni düzenlemede şu ifadelere yer verilmiştir: “ Hizmetlerinden bir kısmı(nı) yurt dışında iken borçlananlardan….” Kanımızca ; maddenin bu açık lafzı karşısında, borçlanma için yurda kesin dönüş yapmış olmayı aramak mümkün değildir. Ancak; aylık bağlanabilmesi için bu koşul halen geçerlidir; çünkü yürürlükte olan madde 6/A-a, açıkça bunu öngörmekte ve 3201 sayılı Kanunun düzenleniş amacı , bu uygulamayla çelişmemektedir. Yurt dışında bulunanlara aylık bağlanmamasının nedeni, kişilerin bu ülkelerde çalışıp geçimlerini sağlama ve bu ülkelerin sosyal güvenlik haklarından yararlanma imkanlarının olmasıdır.
Borçlanma için başvurulacak kurumlar, 3’üncü maddede; kişilere göre ayrı ayrı belirtilmiştir. Bunlar; yurt dışında bulunanların, yurt dışından Türkiye’ye dönenlerin ve hak sahiplerinin başvuracakları kurumlardır. Borçlanma talebi, yanlış kuruma yapılmış olsa da; başvuru ilgili Sosyal Güvenlik Kurumuna iletilir ve bu kurum talebi, ilk başvuru tarihi itibariyle kendisine yapılmış gibi kabul eder[50].
Borçlanılacak sürelerin tespitinde, istek sahibinin sunacağı hizmet belgeleri esas alınır[51]. Borçlanacak ev kadını ise, pasaportlarında kayıtlı olan yurda giriş ve çıkış sürelerine göre tespit yapılır (m.5, Yön.m.7). Borçlanılmak istenen sürenin her günü için 2 Dolar esas alınmak üzere, borç tutarı hesaplanır[52]. Örneğin; yurt dışındaki çalışmalarının 4 yıl 9 ay 10 gününü borçlanmak isteyen kişinin ödemesi gereken miktar; [(4 . 360) +(9. 30) +10]. 2 =3440 Dolardır. Ancak, 4’üncü maddenin üçüncü fıkrasına göre; “istek sahipleri, tahakkuk ettirilen döviz borçlarını T.C Merkez Bankasına veya yetkili bankalara satmak, karşılığı Türk parasının borçlanma işlemini yürüten sosyal güvenlik kuruluşuna intikali hususunda bankaya talimat vermek, döviz alım bordrosunun bir nüshasını sosyal güvenlik kuruluşuna ibraz etmek suretiyle mükellefiyetini yerine getirmiş olurlar.” Bu şekilde borçlanılan süreler, kişi daha önce sigortalı olarak çalışmışsa, sigortalılık süresine ve prim ödeme gün sayılarına eklenir. Eğer kişinin sigortalı çalışması yoksa; sigortalılığının başlangıç tarihi, borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülen tarih olur.
Borçlanma sonucu; birleştirilen hizmet süreleri, prim günü yaş gibi unsurlar, ilgili sosyal güvenlik kurumu kanununa göre aylık bağlanması şartlarını karşılıyorsa ve yurda kesin dönüş yapılmış, döviz borcu ödenmiş ise; aylık talebinde bulunulmasını takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanır (m.6/A).
Kesin dönüş ile ilgili bir HGK. Kararında şu görüşlere yer verilmiştir:
“ yurda kesin dönüş yapma", yurt dışında çalışan Türk Vatandaşlarının çalışma hayatına yönelik tüm ilişkilerini, gerek çalıştığı işyerleri ve gerekse ilgili olduğu tüm Sosyal Güvenlik Kuruluşları yönünden sona erdirerek, yerleşmek ve sosyal güvenliklerini de burada sağlamak üzere, Anavatan’a dönüş yapmayı ifade eder.”
Uygulamada Kurumlar, sigortalının kesin dönüş yaptığına ilişkin beyanını yeterli görüp aylık için başvuru talebini kabul etmektedirler. Bu aşamada özellikle yabancı ülkelerle yapılmış Sosyal Güvenlik Sözleşmeleri devreye girmekte ve sigortalıların bu ülkelerle bağlantıları tespit edilmektedir[53]. Örneğin; Almanya ile yapılan sözleşme uyarınca; sigortalı Türkiye’de borçlanıp yaşlılık aylığı için dilekçe verdiğinde, bu dilekçenin bir örneği Almanya’ya gönderilmekte ve bunun üzerine Almanya’dan da bu kişinin, ülkelerinde fiilen çalıp çalışmadığı veya ikamet gerektiren bir yardım alıp almadığı hakkında Türkiye’ye bilgi verilmektedir[54].bunun sonucunda sigortalının yurda kesin dönüş yapmadığı ortaya çıkarsa, kurum sigortalının aylığını keser ve ödenmiş aylıkların iadesi için istirdat davası açar.
Eğer sigortalılar, aylık bağlandıktan sonra tekrar yurt dışında çalışmaya başlarlarsa, bu tarihi takip eden aybaşından itibaren aylıkları kesilir. Bu kişiler, yeniden yurda kesin dönüş yaptıklarında aylıkları tekrar bağlanır; hatta isterlerse yurt dışında geçen bu sürelerini de borçlanarak hesaba katılmasını sağlayabilirler.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir kararında; söz konusu durum, 3201 sayılı ve 506 sayılı Kanunlar karşılaştırılmak suretiyle genel olarak açıklanmış ve şu görüşlere yer verilmiştir:
“… 3201 sayılı Yasadan yaralanmak suretiyle 506 sayılı Yasada öngörülen yaşlılık sigortası kapsamına girmek isteyen Türk Vatandaşlarının yaşlılık aylığından yararlanma koşulları ile yurt içinde çalışıp 506 sayılı Yasa kapsamında bulunan Türk Vatandaşlarının yaşlılık aylığından yararlanma koşulları zorunlu bir farklılık dışında birbirine koşut hale getirilmiştir. Şöyle ki; 506 sayılı Yasanın 60.maddesinde öngörülen ve yaşlılık aylığından yararlanma koşulları olarak belirlenen; ‘yaş’, ‘sigortalılık süresi’, ‘prim ödeme gün sayısı’, ‘işten ayrılma’ ve ‘yazılı istekte bulunmak’ koşulları 3201 sayılı Yasanın 6.maddesinde de aynen kabul edilmiş, sadece; Türkiye’de çalışanların ‘işten ayrılma koşulu’ burada; ‘yurt dışındaki ülkeden ayrılıp Türkiye dönüş ’ biçiminde belirlenmiştir. Şu duruma göre; Sosyal Sigortalar Kurumu, yurt içinde çalışan sigortalılar için; aradığı, işten ayrılma koşulunu yurt dışında çalışanlar içinde yurda dönüş koşulu olarak araması ve işlemleri buna göre yürütüp tamamlaması zorunludur.
… Gerçekten, bu konuda sözü edilen 3201 sayılı Yasa 6.madde (B) fıkrası… yurt dışından kesin dönüş yapılmasına ve kendilerine yaşlılık aylığı bağlanmasına karşın, yurt dışında çalışmak isteyenler yönünden Kurumca yapılması gereken işlemleri belirlemiştir. Buna göre;yurt dışından kesin dönüş yapan bir kimsenin yeniden yurt dışında çalışması halinde; çalıştığı süre kadar yaşlılık aylığı kesilerek bu kişinin yurda dönüşünde; isterse çalıştığı süre kadar borçlanmak suretiyle, yaşlılık aylığı oran ve miktarı artırılacak, isterse, eski aylık olduğu gibi ödenmeye devam edecektir. Böylece denilebilir ki, 3201 sayılı Yasa sisteminde yeniden yurt dışı çalışma söz konusu olduğunda, yaşlılık sigortasından bağlanan aylıklar ödenmemekte ve sosyal güvenlik askıya alınmaktadır. Bu durumun sonucu olarak, yaşlılık aylığı bağlanması sırasında, yurda kesin dönüş koşulunun gerçekleşmediği anlaşılırsa, yapılacak işlem; veya uygulanacak yaptırım, yaşlılık aylığının bağlanmaması ve kesin dönüş tarihine kadar işlemlerin hukuken askıya alınması, istek olduğunda yatırılan borçlanma bedelinin iadesidir. Yaşlılık aylığı bağlanmış olması halinde ise bağlanan aylığın kesilmesi ve ödenen aylıkların geri alınmasıdır.
Nitekim; 506 sayılı Yasa sisteminde, yurt içinde çalışanlar için uygulanan yaptırımda belirtilen şekilde olmaktadır. Yargıtay uygulamasında kabul edildiği üzere, yurt içinde çalışan bir sigortalının, yaşlılık aylığından yararlanmak için kuruma başvurduğunda, işten ayrılmak koşulu gerçekleşmemişse, bu kişiye yaşlılık aylığı bağlanmamakta veya yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra, bu koşulun yokluğu anlaşıldığında; aylıklar kesilmekte ve ödenenler geri alınmaktadır. Bunun ötesinde; 506 sayılı Yasanın 3279 sayılı yasa ile değişik 63.maddesinde kabul edildiği biçimde; yaşlılık aylığı alanlar, Sosyal Güvenlik Destek Primi ödeme koşuluyla, yaşlılık aylıkları kesilmeden çalışmalarını sürdürebilmektedirler. En önemlisi ‘işten ayrılma’ veya ‘yurt dışından dönüş’ koşullarının yokluğu, kişinin sosyal güvenlik haklarını büsbütün ortadan kaldırıcı bir neden olarak; Yasalarda öngörülmemiş,sadece; aylığın başlatılmaması veya bağlanan aylığın kesilmesi biçiminde yaptırıma bağlanmıştır….”[55]
2- Birleştirilemeyecek Süreler
Aynı Tarihe Rastlayan Süreler
Hizmetlerin birleştirilebilmesi için, farklı kurumlarda geçirilen sürelerin aynı tarihe rastlamaması gerekir(2829 sayılı Kanun m.4). Yani sigortalı, aynı tarihleri birden fazla sosyal güvenlik kurumuna bağlı olarak geçirmişse; bu sürelerden yalnız biri birleştirmede dikkate alınır. Çünkü aynı sürenin iki kez değerlendirilmesi, sosyal güvenlik prensiplerine aykırı bir durum yaratır[56]. Çakışan sürelerden hangisinin değerlendirileceği sorunu; uygulamada, “ekonomik yönden baskın olma” kriterine göre çözümlenmektedir[57].
Primi Ödenmemiş Süreler
yurda kesin dönüş yapma 2829 sayılı Kanunun 7’inci maddesinde açıkça, primi ödenmemiş sürelerin, hizmet süreleri toplamına katılmayacağı belirtilmiştir. Primi ödenmemiş sürelerden maksat; çalışılan sürelere ilişkin malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödenmeden geçirilmiş sürelerdir.
yurda kesin dönüş yapma
Destek Primi Ödenmiş Süreler
Kural olarak; yaşlılık aylığı almakta iken,sigortalı olarak çalışmaya başlayanların aylıkları çalışmaya başladıkları tarihte kesilir. Ancak; Sosyal Sigortalar Kanunu, bu kurala bir istisna getirmiştir. Buna göre; 506 sayılı Kanun uyarınca yaşlılık aylığı almakta olanlar, sigortalı bir işte çalışmaya başlarlarsa yazılı olarak başvurmaları ve Sosyal Güvenlik Destek Primi ödemeleri şartıyla, Kurumdan aylıklarını almaya devam ederler( m.63/B)[58]. Ancak, bu şekilde geçirilen süreler, sigortalılık süresinden sayılmaz ve 2829 sayılı Kanun uyarınca hizmet birleştirilmesinde değerlendirilemez(m.63/B-IV).
Yüksek mahkeme, konuya ilişkin bir kararında; Bağ-kur’dan malullük aylığı almakta olan bir sigortalının, aynı zamanda sosyal güvenlik destek primi ödeyerek Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı olarak çalışmakta iken ölmesi halinde, hangi kurumdan yaşlılık aylığı bağlanacağına ilişkin olarak şu görüşlere yer vermiştir:
“ Gerçekten 2829 sayılı Yasanın 7.maddesi hükmü gereğince ölüm aylığının, hizmet sürelerinin sonuncusunun tabi olduğu kurumca kendi mevzuatına göre bağlanması gerektiği öngörülmüştür…Ancak sosyal güvenlik destek primi ödenmiş süreler sigortalılık süresinden sayılmaz. Bu durumda olanlar hakkında da hizmetlerin birleştirilmesi hakkındaki 2829 sayılı Kanun uygulanmaz. Hal böyle olunca davacının murisinin belediyede geçen çalışmaları az önce değinilen yasa hükümleri gereğince sigortalılık süresinden sayılmaz ve giderek Bağ-Kur’daki hizmetiyle birleştirilemez. Hizmetler birleştirilemeyeceğine göre de davacıya, ölüm aylığının Sosyal Sigortalar Kurumunca bağlanması mümkün değildir. Bağ-Kur’ca bağlanması yasal zorunluluktur.”[59]
İtibari Hizmet Süreleri
yurda kesin dönüş yapma. Bu süreler, bazı ağır ve yıpratıcı işlerde çalışanların; daha erken emekli olabilmelerini sağlamak amacıyla, sigortalılık sürelerine eklenen çalışılmadan geçirilmiş farazi sürelerdir. Bu süreler de, hizmet süreleri toplamında hesaba
katılmaz(m.7, Yön.m.6)[60]. Ancak SSK’nın konuya ilişkin Genelgesinde; “Fiili hizmet zamları birleştirme kapsamında bulunduğundan, 5434 sayılı Kanuna göre verilen fiili hizmet zamları ile, 506 sayılı Kanuna göre maden işyerlerinde çalışanlara verilmekte olan dörtte bir oranındaki prim ödeme gün sayıları, hizmet sürelerinin birleştirilmesinde nazara alınır.” denmektedir[61]. 506 sayılı Kanunda, fiili hizmet zammı düzenlenmediğinden; söz konusu maden işçilerine tanınan bu süreler itibari hizmet süreleridir[62]. Dolayısıyla, SSK’nın bu genelgesiyle kanımızca, 2829 sayılı Kanunun 7’inci maddesine aykırı bir düzenleme yapılmıştır[63].
Ayrıca 7’inci maddedeki düzenlemeye ilişkin Kanun Gerekçelerde, şu görüşe yer verilmiştir: “İtibari hizmet süresi, Sosyal Güvenlik Kuruluşlarının Kanunlarında, bağlanacak aylığın hesabında nazara alındığı halde, aylığa hak kazanabilmek için gerekli hizmet süresinin hesabında dikkate alınmayan süreler olup bu sürelerin, müşterek aylık bağlamada da, aylığa hak kazanabilmek için gerekli hizmet süresinin hesabında nazara alınmaması için, açık hüküm getirilmiştir.[64]” Ancak kanımızca; bu gerekçe, Sosyal Sigortalar Kanununun ek 5’inci madde hükmü karşısında tutarlı değildir[65].
Bu sürelere ilişkin diğer bir görüşe göre ;söz konusu sürelere ilişkin prim ödenmediğinden, bu süreler hizmet birleştirilmesinde dikkate alınmaz[66]. Kanımızca; bu görüşte, 5434 sayılı Kanunun “itibari hizmet süreleri” için de prim ödenmesini öngören 34 ve 38’inci maddeleri karşısında geçerli değildir.
Bize göre; uygulamada birçok soruna yol açan “itibari hizmet süreleri” ile “fiili hizmet zammı sürelerinin”, Kanun Koyucu tarafından, ilgili sosyal güvenlik kanunları gözönüne alınarak yeniden düzenlenmesi gerekmektedir[67].
e) Görevden Dolayı Meydana Gelen Riskler Halinde Süreler
2829 sayılı Kanun 11’inci maddesi uyarınca, görevden dolayı meydana gelen malullük, ölüm, iş kazası ve meslek hastalığı hallerinde hizmet birleştirmesi yapılmaz. Çünkü bu hallerde sigortalılara, zaten aylık bağlanmakta; bunun sonucunda da sigortalılar sosyal güvenlik açısından devamlı bir gelire ulaşmaktadır Dolayısıyla, aylığa hak kazanmak için, ayrıca hizmetlerinin birleştirilmesine gerek yoktur[68].
yurda kesin dönüş yapma
Ancak, 506 sayılı Kanunun 92’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre ayrıca aylık bağlanması gereken hallerde birleştirme yapılabilir(m.11/II). Yani iş kazası ve meslek hastalıkları sigortasından aylık bağlananlar, ayrıca yaşlılık, malullük, ölüm sigorta kollarında aylığa hak kazanabilecekler ise, diğer sosyal güvenlik kuruluşlarında geçmiş hizmetleri bu Kanun uyarınca birleştirilebilir. Çünkü Sosyal Sigortalar Kanununa göre, iş kazası ve meslek hastalıkları sigortası ile yaşlılık, malullük, ölüm sigortaları için ayrı ayrı prim ödenmektedir. Örneğin; sigortalı hem yaşlılık aylığına, hem de iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından gelire hak kazanmışsa, bunlardan yüksek olanın tamamı, düşük olanın ise yarısı verilir (m.92/II).
Aylık Alma Hakkının Kaybı ve Kullanılmış Süreler
yurda kesin dönüş yapma aylık alma hakkın" kaybetmiş olanlarla, kendilerine kurumlardan birinden bağlanmış olanlar; yeniden başka bir sosyal güvenlik kurumunda çalışmaya başlarlarsa, bağlanması için kullanılmış veya düşmüş olan hizmet süreleri, birleştirmede dikkate" alınamaz(m.5 b-iv).
Uygulamadaki durumu ortaya koyması bakımından; Yargıtay’ın şu kararını belirtmekte fayda görüyoruz:
“ 2829 sayılı Yasanın 4.maddesine göre hizmet birleştirilmesinin sigortalıya yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazandığı zaman yapılabileceğini, bu durumda hizmet birleştirilmesinin yapılabilmesi için sigortalının daha önce emekli olmaması icap eylediği, işbu davamızda ise davacının Bağ-Kur Kurumundan emekli olduğu ve emekli maaşını iki yıl süreyle aldığını ve bunu aldıktan sonra emekli maaşını kestirip başka bir güvenlik kuruluşunda sigortalı olarak çalışmaya başladığı ve başka bir güvenlik kuruluşundan yararlanmaya çalıştığı, son olarak çalışmış olduğu SSK’daki çalışmaları ile daha önceki Bağ-Kur’ daki hizmetlerinin birleştirilerek son çalıştığı güvenlik kuruluşundan emekli olma gayesi güdüldüğü, bu durumda bir güvenlik kurumundan emekli olduktan sonra başka bir güvenlik kurumunda sigortalı çalışma halinde emekli olduktan sonraki çalışmaların daha önce çalıştığı güvenlik kurumundaki çalışmaları ile birleştirilmesinin mümkün olamayacağı, Yasanın bu duruma imkan vermediğinin, yerleşmiş Yargıtay içtihatları ve dosyadaki tüm belgelerden anlaşılmış olmakla….”[69]
1479 Sayılı Kanunla Tanınan 10 Yıllık Borçlanma Süresi
yurda kesin dönüş yapma Bağ-Kur Kanunun ek geçici 4’üncü maddesine göre; isteğe bağlı sigortalı olanlardan, 4.5.1979 tarihinde kadın iseler 40, erkek iseler 45 yaşını geçenler, sigortalı oldukları tarihten geriye doğru on yıllık sürenin tamamını; eğer bu Kanuna veya diğer Sosyal Güvenlik Kanunlarına bağlı geçmiş hizmet süreleri varsa, bunları 10 yıla tamamlayacak süreyi borçlanabilirler. Tabii ki; anılan 10 yıllık süreden daha az bir sürenin borçlanılması da mümkündür[70]. Ancak bu süreler sadece Bağ-Kur’dan aylık bağlanabilmesi halinde, diğer kurumlarda sigortalı olarak geçirilen hizmet süreleriyle birleştirilebilir. Yani bu süreler, diğer kurumlardan aylık bağlanması için, hizmetlerin birleştirilmesinde hesaba katılmaz(2829 sayılı Kanun geçici m.3).
Yargıtay, 2926 sayılı Kanunun aynı tür borçlanmaya imkan tanıyan geçici 1’inci maddesine ilişkin, ilginç bir yorum yapmıştır. Her ne kadar; bu madde, 24.7.2003 tarihli 4956 sayılı Kanun ile kaldırılmış da olsa; emsal teşkil edebileceği düşüncesiyle Yüksek Mahkemenin şu kararını belirtmekte yarar görüyoruz:
Karara konu olayda; davacı, 2926 sayılı Kanuna tabi iken, bu Kanunun geçici 1’inci maddesi uyarınca geçmiş 10 yıllık hizmet süresini borçlanmış ve primlerini ödemiştir. Daha sonra kişi, 1479 sayılı Kanunun 79’uncu maddesi gereğince isteğe bağlı Bağ-Kur Tarım sigortalısı olmuştur. Davacı, bu sürelerinin birleştirilmesini talep etmektedir. Yargıtay, söz konusu olaya ilişkin kararında şu görüşlere yer vermiştir:
“…Gerçekten, davanın yasal dayanağını oluşturan 2926 sayılı Yasanın geçici 1.maddesinin son fıkrasında; borçlanılacak süreler, diğer Sosyal Güvenlik Kanunlarına tabi bir işe girerek, o Kanuna tabi Kurum veya Kuruluşlardan aylığa hak kazananların 2829 sayılı Kanun hükümlerine göre birleştirilecek hizmetlerine dahil edilmez hükmü öngörülmüştür. Öte yandan, borçlanılan hizmetleri birleştirilmeyecek sigortalıların, zorunlu sigortalılar olduğu, isteğe bağlı sigortalıların kapsamı dışında tutulduğu maddede sözü geçen “borçlanılacak süreler diğer Sosyal Güvenlik Kanunlarına tabi bir işe girerek” sözcüklerinin içeriğinden açıkça anlaşılmaktadır. Zira, isteğe bağlı sigortalılar, bir sosyal güvenlik kanununa tabi bir işe girerek eylemli olarak çalışan kimseler değildir. Anılan sigortalılar, aktif sigortalılar olmayıp pasif sigortalılardır. Ancak, tabi olduğu Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına bazı sigorta kollarından prim ödemektedirler ve bu nedenle Sosyal Sigortalar Kanununun 1.maddesinde öngörülen sosyal sigorta yardımlarının tümünden yararlanamazlar. Yasa koyucu bu nedenle, borçlanılacak hizmetler yönünden, isteğe bağlı sigortalılar; 2926 sayılı Yasanın geçici 1.maddesi kapsamı dışında tuttuğu, başka bir anlatımla, isteğe bağlı sigortalılar için borçlanılacak hizmetlerin, birleştirmede nazara alınması gerektiğini öngörmüştür.
Nitekim; 2829 sayılı Yasanın geçici 3.maddesinde benzer nitelikteki bir borçlanmanın Bağ-Kur tarafından bağlanacak aylıklar yönünden değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Hal böyle olunca, isteğe bağlı sigortalı olarak 1479 sayılı Kanuna tabi kurumdan yaşlılık aylığına hak kazanan davacının, 2926 sayılı Yasanın geçici 1.maddesi gereğince borçlandığı 10 yıllık hizmetini 2829 sayılı Kanun hükümleri gereğince birleştirilecek hizmete dahil edilmesi gerektiği ortadadır….”[71]
Bu kararın Karşı Oy Yazısında ise; “aktif sigortalıya tanınmayan bir hakkın, isteğe bağlı sigortalıya hiç tanınmaması gerekir.” denmektedir.
Yargıtay’ın anılan yorumu sonucunda şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır: Örneğin; sigortalı, söz konusu maddeler uyarınca borçlanır ve sonradan başka bir kurumda isteğe bağlı sigortalı olursa; borçlandığı bu süreler, aylık bağlanmasında hesaba katılacak; ancak bu kurumda fiilen çalışırsa bu süreler hesaba katılmayacaktır. Kanımızca; bu durum adaletsiz sonuçlar doğurmaktadır ve Kanunun sadece lafzına bakılarak yapılan bu yorum doğru değildir.
Bize göre; sigortalının söz konusu sürelerinin birleştirilmesi, ancak 2829 sayılı Kanunun geçici 3’üncü maddesi çerçevesinde mümkündür. Bu maddede; “…Bağ-kur’dan bağlanacak aylıklar hariç…” denmektedir. Zaten; 2926 sayılı Kanun uyarınca da, aylıklar Bağ-Kur tarafından bağlandığından, bu hüküm gereğince hizmetler birleştirilebilir[72].
18 Yaşından Önceki Süreler
yurda kesin dönüş yapma 2829 sayılı Kanunun 6’ıncı maddesine göre; “Kurumlardan herhangi birinde sigortalı olunan tarih, sigortalılık süresinin başlama tarihidir”. Yani; sigortalılık süresi, sigortalının Sosyal Güvenlik Kurumlarından herhangi birine; emeklilik keseneği veya malullük,yaşlılık ve ölüm sigortası primi ödemek suretiyle kurumla ilişki kurduğu tarihte başlar[73].
Ancak, maddenin ikinci fıkrası ile sigortalılık süresinin başlangıç tarihine, 506 sayılı Kanunun 60’ıncı maddesinde yapılan değişiklik paralelinde yaş kısıtlaması getirilmiştir. Buna göre; emeklilik veya yaşlılık aylığına hak kazanılıp kazanılmadığının tespitinde, 18 yaşından önce Kurumlarda sigortalı olunmuşsa da, sigortalılık süreleri 18 yaşında başlamış kabul edilir. Bu kuralın iki istisnası vardır: Birincisi; 5434 sayılı Kanunun ek 7’inci maddesi kapsamına girip de bir meslek öğrenimi görerek, meslekleri ile ilgili görevlerde kazai rüşt kararı almak suretiyle 15 yaşını doldurduktan ve 1/12/1970 tarihinden sonra T.C. Emekli Sandığına tabi göreve girenler; ikincisi ise, 1/4/1981 tarihinden önce sigortalı olarak tescil edilmiş bulunanlardır (Yön.m.4).
Yargıtay Daireleri, fiili hizmet zammı sürelerinin; sigortalılık süresine eklenmesi ve sigortalılığın başlangıç tarihini geriye götürmesi konusunda, farklı kararlar vermiştir. Yüksek Mahkeme’ nin konu ile ilgili bir kararında şu görüşler yer almaktadır:
“…Davacının sigortalılık süresinin başlangıcının ilk defa Emekli Sandığı Kanunu’na tabi olarak çalışmaya başladığı …tarihi olduğu ortadadır. Fiili hizmet zammı süresinin sigortalılık başlangıcına eklenmesi suretiyle sigortalılık başlangıcının geriye götürülmesine yasal ve hukuksal olanak bulunmamaktadır. Özellikle, hizmetlerin birleştirilmesine dair yasada başlangıcın ‘fiili hizmet zammı’
kadar geri götürüleceği yolunda bir hüküm bulunmadıkça, yorum suretiyle sigortalılık süresi uzatılamaz….” [74] [75]
Yüksek Mahkemenin bir başka kararına konu olayda; davacı, 1975 tarihinde SSK’ya bağlı çalışmaya başlamış; 1979- 1985 döneminde Emekli Sandığına geçmiş ve 1 yıl 4 ay fiili hizmet zammına hak kazanmış, daha sonra tekrar SSK’ya bağlı çalışmaya devam etmiştir. Davacı, fiili hizmet zammı süresinin tüm hizmetlerini geri kaydırması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir. Yargıtay, bilirkişi raporu doğrultusunda şu karara varmıştır:
“…Davacının tüm hizmetlerinin değerlendirilmesi sonucu, askerlik borçlanması sonucu hizmet başlangıç tarihinin 2.10.1973 tarihine ve davaya konu olan ve 1979-1985 yılları dönemine ait olan 1 yıl 4 ay 12 gün süreli fiili hizmet zammının 10 aylık bölümünün 1975-1976 dönemi sigortalı hizmetlerinin boşluğuna ve bakiye 6 ay 12 gün süreli bölümünde başka boşluk olmadığından ve hizmetlerin düzenlenmesi istemine göre ve zorunlu olarak 2.10.1973 tarihine göre götürmek suretiyle ilk başlangıç tarihi zorunlu ve düzenleme sonucu 20.3.1973 tarihinin olduğunu, böylece davacı sigortalının davaya konu olan, 1 yıl 4 ay 12 gün süreli fiili hizmet zammının hizmetler tablosuna yerleştirilmesi sonucu, davacının hizmet süresi (20.3.1973 tarihine indirgenmiş) ve bu tarihe kadar gerilemiş ve ilk başlangıç tarihinin 20.3.1973 tarihi olduğu sonucuna varılmış olduğu bildirilmiştir… aldırılan bilirkişi raporunun usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla….”[76]
Yargıtay’ın anılan kararında; askerlik borçlanması süresi sigortalılığın başlangıç süresini geriye götürmüş, daha sonra fiili hizmet zammı da askerlik süresinin öncesine eklenerek başlangıç süresi daha da önceki bir tarih olarak kabul edilmiştir. Buna benzer olaylarda kanımızca; sigortalılığın başlangıç tarihinin, sigortalının 18 yaşından önceki dönemlere kadar geriye götürülmesi sonucu ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda; 2829 sayılı Kanunun 6’ıncı maddesinin ikinci fıkrasındaki; sigortalılığın başlangıcı için,18 yaşın doldurulduğu tarihi kabul eden açık hüküm karşısında, Yargıtay’ın nasıl bir yol izleyeceği bizde soru işareti uyandırmaktadır.
yurda kesin dönüş yapma
B- Aylığa Hak Kazanma
2829 sayılı Kanunun 4’üncü maddesine göre; “ Kurumlara tabi çeşitli işlerde çalışmış olanların hizmet süreleri,…aylık bağlanmasına hak kazanıldığında birleştirilir.” Yani; eğer birleştirme sonucu sigortalı, emeklilik, malullük,yaşlılık veya ölüm aylığından birine hak kazanamıyorsa birleştirme yapılmaz[77]. Bunun tespiti için, bu Kanunun 8’inci maddesi uyarınca belirlenecek aylık bağlaması gereken Kurumun Kanununa göre aylık bağlanmasının mümkün olup olmadığına bakılmalıdır[78].
C- İlgilinin Kuruma Başvurması
Hizmetlerin birleştirilebilmesi için, sigortalının veya onun ölümü halinde hak sahiplerinin, aylığı bağlayacak kurumdan birleşme yapılmasını istemeleri gerekir. Ancak bu kişilerin; aylığa katılacak başka bir kuruma yaptıkları başvuru da, aylığı bağlayacak kurum mevzuatına göre geçerli kabul edilir.
Başvuruyu alan Kurum öncelikle, ilgilinin diğer kurumlarda geçen hizmet sürelerini ve kendi mevzuatına göre gerekli tahsis belgelerini temin eder. Bu belgelerin incelenmesi sonucu, aylığın diğer bir Kurum tarafından bağlanacağı tespit edilirse; Kurum, yazılı başvurunun aslı ve bu zamana kadar temin edilmiş olan tahsis belgeleri ile kendisine bağlı geçen hizmet sürelerini ve gerekli ise kazanç durumunu aylığı bağlayacak Kuruma bildirir (Yön.m.11).
IV- HİZMET BİRLEŞTİRMESİNİN SONUÇLARI
Aylık Bağlanması
yurda kesin dönüş yapma hizmetlerin birleştirilmesinin en=önemli sonucu, sigortalılara veya onların ölümü halinde hak sahiplerine(eş,çocuk,anne ve baba) aylık bağlanmasıdır. böylece sigortalıların, hem değişik kurumlarda geçen hizmet süreleri değerlendirmiş de kendilerinin ailelerinin gelecekleri güvence altına alınmış olmaktadırlar.
Aylığı bağlayacak Kurum, kural olarak 8’inci maddenin birinci fıkrasındaki yöntemlere göre tespit edilir. Ancak bazı özel durumlarda, aylığı bağlayacak Kurumun tespitinde farklı bir yöntem kabul edilmiştir(m.8/II). Biz de; konunun daha iyi anlaşılması bakımından, iki yöntemi ayrı başlıklar altında incelemeyi faydalı görüyoruz.
Genel Kural
yurda kesin dönüş yapma 2829" sayılı kanun, çalışmamızın başında da belirttiğimiz gibi228 kanundan farklı bir yöntem belirlemiş; ayılığı bağlayacak kurumun tespitinde, ”son defa tabi olunan kurum”esası yerine, yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fazla olan kurum” esasın kabul etmiştir[79] [80] buna göre; aylığı kurum, sigortalının emeklilik tarihinden geriye doğru prim veya kesenek ödeyerek geçirdiği son süresinden(360.7="2520" günden), olanının geçirildiği kurumdur(yön.m.7, genelge 12, s.40). burada dikkat edilmesi gereken, süresinin, takvim yılı olarak anlaşılmaması gerektiği; yani kişinin yılında 2520 gün sigortalı hizmeti yoksa, bu süresine ulaşılıncaya kadar yıldanönceki yıllara gidilebileceğidir. belirlenen sürelerinin eşit olması halinde, hizmetlerden sonuncusunun kurum tarafından aylık bağlanır.
Nitekim, bu kuralın uygulanmasına ilişkin bir Yargıtay kararı şöyledir:
“Davacının 1.11.1973 ila 30.12.1983 tarihleri arasında T.C Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığı ve 3660 gün prim ödediği, 1971 yılında 45 gün, 1972 yılında 360 gün, 1973 yılında 300 gün 1984 yılında 176 gün, 1989 yılında 180 gün, 1990 yılında 68 gün 1993 yılında 170 gün 1996 yılında da 150 gün olmak üzere toplam 1449 gün sigortalı olarak çalıştığı ve primlerini ödediği 31.5.1996 tarihinde Sosyal Sigortalar Kurumundan yaşlılık aylığı, talebinde bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık aylık bağlayacak kurumun belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Bu yönüyle davanın yasak dayanağı belirgin olarak 2829 sayılı Yasanın 8.maddesidir… maddede öngörülen yedi yıllık fiili hizmet süresinin tespitinde; ‘takvim yılı’ değil çalışılan ve primi ödenmiş fiili hizmet yılının esas olacağı tartışmasızdır.
Somut olayda, davacının son yedi yıllık fiili hizmet süresinin toplamı olan 2520 günün içinde fiili hizmet süresi fazla olan Kurumun T.C Emekli Sandığı olduğu, başka anlatımla davacının aylık bağlanmasını istediği 31.5.1996 tarihinden geriye doğru yedi yıllık fiili hizmet süresi 1260 günden fazla olan fiili hizmet süresinin T.C. Emekli Sandığına tabi olarak geçtiği, son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde Kuruma tabi olarak geçen sürenin ise, 744 gün olduğu açık-seçiktir….”[81]
Bu noktada Yargıtay Dairelerinin; 2925 sayılı “Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa” bağlı geçen sürelerin, yukarıda anılan 8’inci madde uyarınca aylığı bağlayacak Kurumun tespitinde, 506 sayılı “Sosyal Sigortalar Kanununa” bağlı geçen sürelerle birlikte hesaplanıp hesaplanamayacağı konusundaki birbirleriyle çelişen Kararlarını belirtmekte yarar görüyoruz.
Yargıtay 10’uncu Hukuk Dairesinin ilgili kararı şöyledir:
“…Gerçekten davacının son 7 yıllık fiili hizmet süresi içinde 1230 gün 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasına, 360 gün 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Yasasına ve 930 günde 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasına tabi hizmetleri bulunduğu tartışmasızdır…
2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununun 38.maddesi uyarınca bu kanununa tabi olarak geçen hizmet sürelerini 506 Sosyal Sigortalar Kanununa ve aynı kanunun geçici 20’inci maddesinde belirtilen emekli sandıklarına, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununa, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununa ve diğer sosyal güvenlik kanunlarına tabi olarak geçen hizmet süreleri ile 2829 sayılı yasa hükümlerine uygun biçimde birleştirileceği hükme bağlanmış ve yine aynı yasanın 40.maddesi ise Tarım İşçiler Sosyal Sigortalar Kanununun uygulanması görevini Sosyal Sigortalar Kurumuna yüklemiştir. Öte yandan 2829 sayılı Yasanın 3/a bendinde kurum tabirinin;
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı ,
Sosyal Sigortalar KurumuEsnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu,506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20.maddesine göre kurulan Emekli Andıkları açık biçimde gösterilmiştir. Buna göre davacının Tarım işçileri sosyal sigortalar yasasına tabi geçen hizmetleri ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasına tabi geçen hizmetleri aynı kurumda geçmiş olmakla ve aralarında yasal açıdan bir fark bulunmamaktadır. Böylece 2829 sayılı Yasanın 8. Maddesi yönünden yapılacak değerlendirmede anılan her iki hizmet süresi ayrı ayrı değil birlikte gözönünde tutulmalı ve aylık bağlanacak kurum buna göre belirlenmelidir. Dava konusu olayda, davacının Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi hizmetleri Bağ-Kur’a göre daha fazla bulunduğundan yaşlılık aylığı bağlaması gereken kurumda Sosyal Sigortalar Kurumudur…”[82]Aynı konuya ilişkin Yargıtay 21’inci Hukuk Dairesi ise şu kararı vermiştir:
“ Taraflar arasındaki uyuşmazlık; 2829 sayılı yasanın uygulanmasında; Tarım Sigorta Yasasına göre geçen sürelerin, 506 sayılı Yasaya göre geçen sürelerle aynı tür hizmet olarak kabul edilip edilmeyeceği konusuna ilişkindir. Mahkeme, her iki sürenin aynı tür sigortalılık olarak değerlendirileceği görüşü ile sonuca ulaşmış ve davacının S.S. Kurumundan yaşlılık aylığına hak kazandığını hükme bağlamıştır.
Oysa; Sosyal Güvenlik Sistemimize göre böyle bir sonuca ulaşmak mümkün bulunmamaktadır. Gerçekten, Sosyal Güvenlik Sistemimizin kabul ettiği esaslar çerçevesinde; kendilerine sosyal güvence sağlanan kişiler, gösterdikleri müşterek özelliklere göre, ayrı ayrı Sosyal Güvenlik Yasalarına tabi kılınmışlar, birbirlerinden farklı statü ve konumlarda kabul edilmişlerdir. Kamu kuruluşlarında, kamusal statüde bulunanlar, T.C. Emekli Sandığı bünyesinde sosyal güvenliğe kavuşturulurlarken, hizmet akdi çerçevesinde çalışanlar 506 sayılı Yasa kapsamında düşünülmüşler, kendi adına bağımsız çalışanlar ise Bağ-Kur kapsamına alınmışlardır. Öte yandan, Tarım sektöründe bulunanlar, iki grup içerisinde ele alınmışlar Tarımda kendi adına çalışanlar ise 2926 sayılı Yasa çerçevesinde ise Tarım Bağ-Kur’lu kabul edilmişler, Tarımda süreksiz hizmet aktiyle çalışanlar ise, 2925 sayılı Yasaya göre Tarım sigortalısı biçiminde ele alınmışlardır…belirtilen bütün yasal sistemler, kendine özgü koşul ve statü kabul etmişler, birbirlerinden kesin sınırlarla ayrılmışlardır. Bu sistemlerde, getirilen sigorta kolları ve kapsamları da, bezer olmakla birlikte, birbirlerinin aynısı bulunmamaktadır. Ancak, kimi yasalarda, farklı sigortalılık esasları kabul edilmesine karşın, farklı sosyal güvenlik yasalarının uygulanması bir sosyal güvenlik kurumuna bırakılmıştır. Örneğin; 506 sayılı Yasaya tabi sigortalıların sosyal güvenlikleri ile 2925 sayılı Yasaya tabi Tarım sigortalılarının sigorta işlemleri aynı kurum sosyal sigortalar kurumunca yerine getirilmektedir. Ne var ki, bu durum, her iki yasaya tabi sigortalıların aralarındaki farklılığın kaldırıldığı anlamında kabul edilmemelidir. Her iki yasanın bağımsız olarak, uygulanmaları sürdürülecek ve kabul ettikleri esaslar dahilinde uygulama yapılacaktır. Bu yönden, ayrı sistemlerin aynı kurumca yerine getirilmesi, her iki sistemin aynı olduğu yolunda yorumlanamaz. Nitekim, 2925 sayılı Yasanın 38.maddesi bu durumu açıkça benimseyip ifade etmiştir.
2829 sayılı Yasanın 8.maddesinin uygulanması açısından soruna yaklaştığımızda;… açıkça görülecektir ki son yedi yıllık fiili sigortalılık süresinde, en fazla sigortalılık Bağ-Kur’da geçmiştir. 506 sayılı Yasaya göre,… gün, 2925 sayılı Yasaya göre,.. gün, Bağ-Kur’a tabi …gündür. bu durumda aylığın Bağ-Kur mevzuatına göre, Bağ-Kur’ca bağlanması gerekirken SS Kurumunca bağlanmasının kabulü usul ve yasaya aykırıdır…”[83]
Kanımızca; Yargıtay Dairelerinin anılan kararları arasındaki bu açık aykırılığın, İçtihadı Birleştirme Kararı ile giderilmesi gerekmektedir.
2- Özel Durumlara İlişkin
Kanun, kişilerin iradesi dışında meydana gelen;
1- Malulen emeklilik,
2- Ölüm nedeniyle dul ve yetim aylığına hak kazanma,
3- 5434 sayılı T.C Emekli Sandığı Kanununa göre, kurumlarınca yaş haddi sebebiyle re’sen emekliye sevkedilme,
4- Sigortalıların bağlı oldukları sosyal güvenlik kurumlarının kanunla değiştirilmesi,
Durumlarında, yukarıda anılan genel kuraldan ayrılarak, aylığın eskiden olduğu gibi son kurum tarafından bağlanmasını öngörmüştür (Yön.m.7, Genelge 12, s.40).
Yargıtay’ın konuya ilişkin istikrar kazanmış bir uygulaması da; sigortalının bir kurumdaki hizmet süresi 2829 sayılı Kanununa göre birleştirme yapılmadan aylık bağlanması için yeterli olursa, ilginin iradesine öncelik verilir ve gerekirse 8’inci maddenin ikinci fıkrası uygulanmaz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da, bir kararında bu yönde kapsamlı görüş bildirmiştir:
“… Miras bırakanın(sigortalının) Bağ-kur üyesi olduğu… tarihi itibariyle, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunundan ölüm aylığı bağlanmasını düzenleyen 66/c maddesinde öngörülen hem sigortalılık süresi, hem de prim ödeme yönünden aranan koşulları fazlası ile iktisap ettiği kanıtlanmıştır.
…506 sayılı yasanın 66.maddesince ölüm aylığı bağlanması durumunda, sigortalının alacağı ölüm aylığı miktarı 2829 sayılı Yasanın 8/2 maddesince hizmetlerin birleştirilmesi yoluyla alacağı ölüm aylığı miktarından çok fazladır. Oysa Yargıtay 10 Hukuk Dairesinin bozma kararında dayanılan ‘ilgililere hizmet sürelerinin sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır” şeklindeki yasadaki sözcükten hareket edildiğinde, daha az bir aylık bağlanacaktır ki ; bu durumun Sosyal Güvenlik Sistemi ile yasanın amacına da aykırılık oluşturacağında kuşkuya yer yoktur. Görüldüğü üzere, Özel daire söz ve deyimlerin lafzı anlamına sıkı sıkıya bağlanarak Yasa maddesini yorumlayarak sonuca kavuşmuştur. Ne var ki, çoğu defa tek başına metinden hareket ederek yorum yoluna başvurmak sağlıklı sonuca kavuşmayı önleyebilir. Yasanın amacı lafzıyla çelişiyorsa, söze değil amaca önem verilmek gerekir. Yorumda asıl olan, adalete uygun sonuca kavuşmak olmalıdır.
Bir kanun hükmünün, yasaya konuluş amacına aykırı sonuç doğuracak şekilde yorumlanması hukuk ilkelerine ve yasanın hem sözü hem de özü ile uygulanmasını öngören MK’nın 1.maddesine uygun olmaz(Bkz.22.2.1997 gün ve 1/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı)… Sosyal güvenlik kurumları arasında yalnızca aylıkların seviyesi bakımından değil, koruma kapsamına alınan tehlikeler ve hak kazanma şartları bakımından da farklılıklar olduğu belirgindir. Nitekim SSK’nın en geniş kapsamlı koruma garantisi sağlayan sigorta kurumu olduğu, bilinen bir gerçektir.
…Sosyal sigortalar külfet-nimet dengesi üzerine kurulan kurumlardır…bozma kararında görüldüğü şekilde Yasa yorumlandığında; çalışıp inanıp güvenerek, primlerini ödeyen sigortalının katlandığı külfetin karşılığını alamayacaktır. Farklı bir anlatımla, en fazlasını ödediği halde,en azını alacaktır…esasen, 2829 sayılı Yasanın amacıda hiçbir kurumdaki hizmeti; yaşlılık,malullük,ölüm aylığı gibi aylık bağlamalara yeterli olmayan sigortalı ve hak sahiplerine aylık bağlanmasını sağlamak ve değişik kurumlardaki hizmetleri birleştirerek ziyan olmasını önlemektir…açıklanan nedenler altında yerel mahkemece verilen karar, yasanın amacına sosyal güvenlik sistemine tamamen uygun görülmüş; onanması gerekmiştir.”[84]
3- Aylık Hesabında Esas Alınacak Kazanç ve Uygulanacak Mevzuat
Birleştirilen hizmet süreleri üzerinden Sosyal Sigortalar Kanuna göre hesaplanacak aylık miktarının tespitinde, T.C. Emekli Sandığına tabi işlerde emekli aylığı bağlanmasına esas aylıklar ile diğer kurumlardaki prime esas kazanç tutarları dikkate alınır(m.9).
Hizmetlerin birleştirilmesi sonucu müşterek aylık bağlama ve ödeme hallerinde her kurumun kendi mevzuatına göre ayrı ayrı işlem yapması, Kurum mevzuatlarındaki farklılık nedeniyle birçok soruna neden olacaktır; bu duruma engel olmak amacıyla da, 2829 sayılı Kanunun uyarınca bağlanacak aylıkların ödenmesinde ve kesilmesinde, aylığı bağlayan kurum mevzuatının uygulanması kabul edilmiştir(m.10)[85].
4- Kurumların Hesaplaşma İlkeleri
Hizmetlerin birleştirilmesi sonucu bağlanan aylıklara, kurumlardan her biri kendilerine bağlı geçen hizmet sürelerinin birleştirilen hizmet sürelerine katkısı oranında katılır. Ancak , 506 sayılı Kanunun geçici 20’inci maddesine göre kurulan Sandıklarca bağlanan aylık tutarının, toplam hizmet süreleri üzerinden Sosyal Sigortalar Kanununa göre bağlanacak aylıktan fazla olması halinde, kurumların hisselerinin tespitinde, Sosyal Sigortalar Kanununa göre hesaplanacak aylık esas alınır(m.13). Böyle bir düzenlemeyle amaçlanan, sandıklarca bağlanan aylıkların genelde yüksek olması nedeniyle, diğer kurumların aylığa kendi statülerine göre bağlamaları gereken aylıkların çok üzerinde bir miktarla katılmalarını önlemektir[86].
Yönetmeliğin 9’uncu maddesi uyarınca; ortak bağlanan aylıklara ilişkin Kurumlar arasındaki hesaplaşma, Kurumların Genel Müdürlükleri arasında şu şekilde yürütülür[87]:
Kurumlar, her ödeme döneminde karşı taraf adına aylık olarak yapılan ödemeleri ayrı ayrı gösteren ikişer nüsha listeyi, adına ödeme yapılan Kuruma gönderirler. Bu listelerde, her aylık sahibinin adı, soyadı, numarası ile istenen miktara ait liste toplamının ve genel toplamın gösterilmesi gerekir,Listeyi alan taraf, istenen miktarı en geç bir ay içinde listeyi gönderene ödeyecektir,Ödeme dönemleri dışında yapılan tek ödemelerde, ayrı bir liste ile karşı taraftan istendiğinde, bunlar da anılan süre içerisinde isteyen tarafa ödenecektir.
Kurumların Bölge ve Şube Müdürlüklerince karşı kurum adına yapılan ödemeler de, Genel Müdürlüklerce tahsil edilir,Aylığa katılan kurumlardan herhangi bir nedenle yersiz ve fazla alınmış paralar, ayrı bir liste ile iade edilir.Kurumlar, bu Kanuna göre sigortalının eşi,çocuğu,ana ve babası dışındaki kişilere bağlanan aylıklara ve buna ilişkin diğer ödemelere katılmazlar(m.14,Yön.m.10).
By Avukat Cihan Orhan
Cihan Orhan Hukuk Bürosu © Copyright 2019 | Tüm Hakları Saklıdır. Yasal Uyarı: Bu site Türkiye Barolar Birliği'nin Meslek Kurallarına ve Reklam Yasağı Kurallarına tabidir. Sitenin kendisi, logosu ve içeriği, reklam iş geliştirme ve benzeri amaçlar ile kullanılamaz. Bu web sitesine link yaratmak yasaktır. Web sitemizde yer alan bilgiler hukuki mütalaa veya tavsiye değildir