Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden uzlaştırma ve arabuluculuk, en yaygın başvurulan yöntemlerdir. Uzlaştırma; aralarında uyuşmazlık bulunan taraflara, bağımsız ve objektif üçüncü kişinin, somut olayın koşullarına ve özelliklerine göre belirlenecek çözüm önerileri sunup, tarafların bu çözüm önerileri üzerinde müzakere ederek, birisi üzerinde mutabakata varmalarını hedefleyen bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir[1].
Uzlaştırıcı; tarafların karşılıklı menfaatlerinin korunması hedefleyen çözümler sunarak onları aydınlatmaya, birbirlerini anlamalarını sağlamaları için tarafları bir araya getirmeye ve uzlaştırmaya çalışır. Bu bağlamda da, sürecin işleyişinde ve sonuca ulaşılmasında etkin konumdadır.
Uzlaştırmaya taraflar, gönüllü olarak başvurabilecekleri gibi, kanunlarda zorunlu bir süreç olarak da öngörülmüş olabilir. Her iki tarafın uzlaşma yoluna başvurmayı kabul etme ya da reddetme noktasında özgür olmaları durumunda, gönüllü uzlaştırmanın varlığı söz konusu olur. Ancak; tarafların uzlaştırma sürecine katılmalarının zorunlu kılındığı, örneğin sorunun mahkeme önüne götürülmeden önce uzlaştırma yolunun denenmesi gerektiğinin belirlendiği durumlarda, zorunlu uzlaştırma söz konusu olmaktadır. Zorunlu uzlaştırmada dahi; taraflar müzakerelere katılmak zorunda olabilirler, ancak neticeye katılmakla yükümlü tutulamazlar. Sonuç olarak; uzlaştırma, iki tarafında belirli bir çözümde uzlaşmaları sonucunda ortaya çıkmaktadır [2].
Uzlaştırma ve arabuluculuk, genellikle birbiri yerine kullanılmaktadır. Her iki usul de, tarafların iş birliği, özerkliği ve anlaşmasına dayanır. Uzlaştırıcı ve arabulucunun ılımlı ve uzman kişiler olması gerekir. Ancak uzlaştırma ve arabuluculuk arasında bazı temel farklılıklar bulunmaktadır:
Türk Ceza hukuku sistemimizde uzlaştırma;” fail ile mağdurun olay sonrasında anlaşmasını ve sadece failin cezalandırılması yerine, mağdurun yararının gözetilerek zararının giderilmesini esas alan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir[5].
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, basit suçlarda adli makamların ceza teklifi yapması ve uyuşmazlığın mahkeme dışında uzlaşma yolu ile halledilmesi yöntemini, ‘Ceza Adaletinin Basitleştirilmesi’ konusundaki R(87)18 numaralı ve 15 Eylül 1999 tarihli R(99)19 numaralı tavsiye kararlarında kabul etmiştir[6].
Ceza hukukumuzda uzlaştırma, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253 ila 256. Maddeleri arasında düzenlenmiştir. Uzlaşmanın gerçekleşebilmesi için, mağdurun şikâyet hakkını kullanması, failin suçu işlediğine yönelik yeterli şüphenin bulunması ve suçunu ikrar etmesi ve tarafların uzlaşmayı kabul etmesi gerekir. Ceza Muhakemesi Kanunu m.253.’te hangi suçlarda uzlaşmaya başvurulabileceği belirtilmiştir:
Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekmektedir. Ancak soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilmesi mümkün değildir. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.
Adalet Bakanlığı ve Birliği tarafından hazırlanan Uzlaşma el kitabında, Türk Ceza hukukundaki uzlaştırmanın esasları şu şekilde belirtilmektedir:
Uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilememektedir. Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini defaten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arz etmesi halinde, 171 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme süresince zamanaşımı işlememektedir. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, 171 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki şart aranmaksızın, kamu davası açılır. Önemle belirtmeliyiz ki, uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan da feragat edilmiş sayılır. Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılmaktadır.
Ayrıca uzlaşma hâlinde bu husus adlî sicile kaydedilmez. Uzlaştırmacı ücreti ve diğer uzlaştırma giderleri yargılama giderlerinden sayılır, ilgili ödenekten karşılanır. Uzlaşmanın gerçekleşmesi durumunda, bu ücret ve giderler Devlet Hazinesi üzerinde bırakılır. Uzlaşmanın gerçekleşmemesi hâlinde uzlaştırmacı ücreti ve diğer uzlaştırma giderleri hakkında Kanunun yargılama giderlerine ilişkin hükümleri uygulanır.
Ceza hukukumuzda uzlaştırma, tüm bu düzenlemelere rağmen yaygın bir şekilde uygulanmamaktadır. Kanımızca; toplumun yanı sıra, uzlaştırıcı olan hâkimler ile savcıların dahi bu yöntem hakkında yeterince bilgiye sahip olmamaları, bu sonucun temel nedenlerindendir. Uzlaşma kapsamındaki suçların çoğunluğu şikâyete bağlı olduğundan ve soruşturmaların şikâyetten vazgeçmek suretiyle sona ermesinin uygulayıcılar açısından daha kolay ve pratik olması nedeniyle de, uygulamada uzlaştırma yöntemine pek başvurulmamaktadır. Yine uzlaştırma için ayrı bir uzlaşma bürosunun bulunmaması ve bu süreçte dosyaların derdest olması nedeniyle fazla dosyanın bir sonraki yıla devredilmesi sonucunu doğurması; bu durumun da sicil açısından olumsuzlara neden olması, bu yönteme başvurulması önündeki engellerden bir diğerini oluşturmaktadır.
İşçi ve işveren kuruluşları ya da tek başına hareket eden işveren arasında gerçekleşen toplu iş görüşmeleri sonucunda anlaşma sağlanamazsa, ortaya toplu iş uyuşmazlığı çıkmış olur[8]. İşçiler ile işverenler arasındaki iş uyuşmazlıkları arasındaki en yaygın sınıflandırma hak uyuşmazlığı- çıkar uyuşmazlığı ve bireysel iş uyuşmazlığı- toplu iş uyuşmazlığı ayrımıdır.
Hak uyuşmazlığı, taraflardan birinin diğer tarafın mevzuattan, toplu iş sözleşmesinden veya bireysel iş sözleşmesinden kaynaklanan haklarını ihlal etmesi neticesinde ortaya çıkar ki, bunun çözüm yeri mahkemelerdir[9]. Örneğin işçiye yıllık ücretli izninin verilmemesi, ücretinin ödenmemesi. Çıkar uyuşmazlıklarında ise, sermaye ile emek arasındaki kazancın paylaşılmasında ortaya çıkan; mevcut durumun değiştirilmesi ve yeni hakların kabul ettirilmesi çabasından kaynaklanan uyuşmazlıklardır. Örneğin; ücretlerin artırılması, çalışma saatlerinin azaltılması. Bu durumda, mevcut kurallara değiştirilmek istendiğinden, mahkemelerden ziyade; grev, lokavt, boykot gibi toplu baskı yöntemleri ya da görüşmeler neticesinde uyuşmazlık çözümlenmeye çalışılır.
Diğer uyuşmazlık sınıflandırması ise, tarafların kimler olduğu esas alınarak yapılmaktadır. Yani eğer uyuşmazlık işçi ve işveren arasındaki bireysel iş ilişkisinden kaynaklanmışsa bireysel iş uyuşmazlığı; bir işçi sendikası ile işveren ya da işveren sendikası arasında ortay çıkmışsa toplu iş uyuşmazlığı söz konusu olur.
Toplu iş uyuşmazlıklarının çözümünde her ne kadar grev ve lokavt, sonuca ulaşmada etkili yöntemler ise de; bu durum sadece işyerinde değil, ülke genelinde de bir takım zararlara yol açabilir. Bu nedenle birçok ülkede, kavgacı yöntem olarak da adlandırılan grev ve lokavta başvurmadan önce, barışçı çözüm yolları olan arabuluculuk veya uzlaştırma yöntemlerinin tüketilmesi aranmaktadır [10]. Diğer bir barışçı çözüm yolu olan tahkim ise; grev ve lokavttan önce başvurulması gerekli çözüm yolu olmayıp, grev ve lokavtın alternatifidir. Zira tahkim yolu kabul edilmişse, grev ve lokavta başvurulamaz[11].
Türkiye’deki Tarihsel Süreç:
Toplu iş uyuşmazlıklarının çözümünde, grev ve lokavt yasağı getiren 3008 sayılı İş Kanunu uzlaştırma ve zorunlu hakem sistemini öngörmüştü. Ancak 1961 Anayasası ile tanınan grev hakkı doğrultusunda çıkarılan 275 sayılı Kanun, zorunlu hakeme başvuru şartını kaldırmış; taraflara grev ve lokavt yolunu açmıştır. Ancak 275 sayılı Kanun döneminde de, barışçı yöntemler olarak uzlaştırma ve tahkim kabul edilmiştir. Ancak doktrinde uzlaştırmanın hiçbir manevi otoritesi bulunmayan amacından saptırılmış, grev ve lokavta gitmek için geçilmesi gereken fuzuli bir safha haline getirilmiş olduğu da ileri sürülmüştür [12].
1980 askeri müdahalesi sonrasında çıkarılan “ 2364 sayılı Süresi Sona Eren Toplu İş Sözleşmelerinin Sosyal Zorunluluk Hallerinde Yeniden Yürürlüğe Konulması Hakkındaki Kanun” uyarınca tarafların iradeleri göz önüne alınmadan, süresi sona eren toplu iş sözleşmeleri zorunlu tahkim yoluyla yeniden yürürlüğe konulmuştur. 1982 tarihli Anayasamızda da, grev ve lokavt hakkı tanınmıştır. Her ne kadar Anayasada grev hak olarak belirtilmişken, lokavta hak olarak yer verilmemişse de, bu Anayasa’da düzenlenen lokavtın hak olmadığı sonucunu doğurmamaktadır. Lokavttan hak olarak bahsedilmeyerek, grev kadar önemli ve eşdeğerde olmadığı vurgulanmak istemiştir. 1982 Anayasasının 54. maddesinin çerçevesinde çıkarılan 1983 tarih ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu uyarınca, uzlaştırma yerine arabuluculuk kavramı getirilmiş; grev ve lokavta başvurmadan önce arabulucuya gitme zorunluluğu öngörülmüştür.
2822 sayılı Kanunda, anılan süreç her ne kadar arabuluculuk olarak nitelendirilmişse de, arabulucunun üstlendiği görevler dikkate alındığında, bu yöntemin aslında uzlaştırma olduğu yönündeki görüşlere katılıyoruz[13]. Bu bağlamda öncelikle arabulucu (uzlaştırıcı) için öngörülen niteliklere ve görevlere değinmeyi yararlı buluyoruz. Kanunda kavram “arabuluculuk” olarak belirtildiğinden, kavram karmaşasına yol açmamak için, yukarıdaki görüşümüz esas olmak üzere her iki kavramı birlikte kullanmayı uygun görüyoruz.
Kanunda arabulucunun nitelikleri konusunda ayrıntılı düzenlemeler yer almamışsa da; Hakeme ve Arabulucuya Başvurma Tüzüğünde, resmi arabulucuda (uzlaştırıcıda) aranacak bazı nitelikler gösterilmiştir. Buna göre; arabulucu (uzlaştırıcı) olabilmek için, Türk vatandaşı olmak; Medeni ve siyasi hakları tam olarak kullanma ehliyetine sahip olmak; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin A-5 inci fıkrasında öngörülen genel koşulları taşımak; Siyasi partilerin organlarında görevli olmamak; Sendika şubesi, sendika ve konfederasyonlarda herhangi bir suretle görevli bulunmamak; Yükseköğretim Kanunu hükümleri saklı olmak kaydıyla, kamu kurum ve kuruluşlarında görevli bulunmamak; Hukuk, sosyal politika, endüstri ilişkileri, iktisat ve işletme öğrenimi yapılan en az dört yıllık bir yükseköğretim kurumunu bitirmiş ve işçi-işveren ilişkileri alanında en az beş yıl çalışmış olmak veya diğer yükseköğretim kurumlarını bitirmiş ve kamu kurum ve kuruluşlarında en az 10 yıl iş hukukuyla ilgili görevlerde çalışmış olmak, gerekmektedir (Tüzük, m.26).
Arabulucu (uzlaştırıcı); uyuşmazlığın giderilerek tarafların uzlaşmaya varmaları için, uygun ve rahat bir müzakere ortamı yaratarak; taraflar arasında sürekli bir iletişiminin kurulmasına, geliştirilmesine yardımcı olmak ve uyuşmazlığın kaynaklarına inip, tarafların birbirlerini anlamaları için her türlü çabayı harcamak ve önerilerde bulunmakla görevlendirilmiştir (TİSGLK, m.23/2) [14]. Görüldüğü üzere; arabulucu (uzlaştırıcı), tarafların karşılıklı menfaatlerinin korunmasını hedefleyen çözümler sunarak, onları uzlaştırmaya çalışmakta; böylece sürecin işleyişinde ve sonuca ulaşılmasında etkin konumda yer almaktadır[15]. Önemle belirtmeliyiz ki, toplu iş hukukunda arabuluculuk (uzlaştırma), toplu görüşme süreci içerisinde anlaşma sağlanamamışsa başvurulması zorunlu, fakat sonucu tarafların kabulüne bağlı bir süreçtir.
Toplu çıkar uyuşmazlıklarında taraflardan birinin toplu görüşmeye katılmaması, devam etmemesi veya toplu görüşmenin başlamasından itibaren belirli bir süre geçmesine rağmen tarafların anlaşmaya varamaması üzerine tarafların grev, lokavt veya zorunlu tahkime gitmeden önce; yahut grev ve lokavt yasağı olan durumlarda uyuşmazlığın çözümü için öngörülen yola Olağan arabuluculuk (uzlaştırma) denilmektedir [16] .
TİSGLK m.21’e göre; toplu görüşme için tespit edilen yer, gün ve saatte taraflardan biri toplantıya gelmezse veya toplantıya geldiği halde görüşmeye başlamazsa ya da toplu görüşmeye başlandıktan sonra taraflardan biri toplantıya devam etmezse, toplantıya gelen taraf, durumu görevli makama altı iş günü içerisinde yazı ile bildirir. Yahut toplu görüşmenin başlamasından itibaren altmış gün içinde taraflar anlaşamadıklarını bir tutanak ile tespit ederlerse veya toplu görüşmenin başlamasından itibaren altmışıncı günün sonunda anlaşmaya varamamışlarsa, taraflardan biri durumu görevli makama yazıyla bildirir. Böylece uyuşmazlık tespit edilmiş olur.
Toplu görüşmenin başladığı tarihten itibaren otuz gün geçmesine rağmen anlaşma sağlanamamışsa, taraflardan her biri görüşmelere resmi listeden bir arabulucunun katılmasını görevli makamdan isteyebilir. Başvuruyu alan görevli makam arabulucu tayini için tarafları altı iş günü içinde toplantıya çağırır. Taraflardan biri bu toplantıya katılmazsa veya toplantıda arabulucu tayini hususunda aralarında anlaşma sağlanamazsa, görevli makam, resmi listeden bir arabulucuyu (uzlaştırıcıyı) taraflardan en az birinin huzurunda ad çekmek suretiyle belirler. Bu arabulucuya (uzlaştırıcıya) “gönüllü arabuluculuk” denir. Ancak Kanunda taraflardan en az birinin başvurusu arandığından, her iki tarafın da görüşmelere katılmaması ya da talepte bulunmaması durumunda ne yapılacağı konusunda açıklık yoktur. Kanımızca bu durumda 60 günün bitmesi beklenmeli ve sonra görevli makamın resen arabuluculu (uzlaştırıcı) tayini için mahkemeye başvurması gerekecektir [17].
Arabulucu tayini yoluna gidilmemiş ve toplu görüşmenin başladığı tarihten itibaren altmış gün geçmesine rağmen anlaşma sağlanamamışsa, görevli makam başvuru üzerine veya re’sen altı işgünü içinde mahkemeye başvurmak suretiyle resmi listeden bir arabulucunun tayinini talep eder. Bu arabuluculuğa (uzlaştırmaya), zorunlu arabuluculuk denir (m.22/3). Bu aşamadan geçmeden, grev veya lokavt yoluna başvurulamaz.
Arabulucu (uzlaştırıcı) tayini yoluna gidilmiş ve anlaşma sağlanamamışsa, uyuşmazlığın tespiti bakımından altmış günlük sürenin geçmesi beklenilmez ve ayrıca resmi arabulucu da tayin edilmez. Bu takdirde arabulucunun düzenleyip görevli makama tevdi edeceği tutanak, 23 üncü maddede belirtilen resmi arabulucu (uzlaştırıcı) tutanağı mahiyetindedir. Bundan sonraki aşama grev veya lokavttır.
TİSGLK m.59 ve Hakeme ve Arabulucuya Başvurma Tüzüğünde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı Resmi Arabuluculuk Teşkilatı düzenlenmiştir. Bu teşkilat olarak çalışmaktadır. Resmi arabulucular, resmi arabulucular seçici kurulunca belirlenir ve sicile kaydedilir [18].
Arabulucu (uzlaştırıcı), tarafları uzlaştırmak için her türlü çabayı harca ve önerilerde bulunur. Bunu yaparken, kendisine sunulan bilgi ve belgeleri serbestçe değerlendirir; taraflarla ortak veya ayrı ayrı görüşebilir. Resmi arabulucunun istediği her türlü bilgiyi gerek taraflar gerek diğer bütün ilgililer vermekle yükümlüdürler (TİSGLK m.59/3).
Arabuluculuk (uzlaştırma) sonunda, taraflar uzlaşırlarsa toplu iş sözleşmesi yapılmış olur (m.23/3). Ancak bu süreç sonucunda uzlaşma olmazsa, arabulucu (uzlaştırıcı) 3 işgünü içinde uyuşmazlığı belirleyen bir tutanak düzenler ve bu tutanağı uyuşmazlığın sona erdirilmesi için gerekli gördüğü tavsiyeleri de ekleyerek görevli makama tevdi eder. Görevli makam, bu tutanağı en geç 6 işgünü içinde taraflara tebliğ eder. Bundan sonra taraflar grev ve lokavta başvurabilirler.
2822 sayılı Kanunla, karar verilmiş veya başlanmış grev veya lokavtın genel sağlık ve ulusal güvenlik nedeniyle Bakanlar Kurulunca ertelenmesi ve erteleme kararnamesinin yürürlüğe girmesi halinde de arabuluculuğa başvuru düzenlenmiştir. Buna göre; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, bizzat ya da resmi arabulucu listesinden seçeceği bir arabulucu yardımıyla uyuşmazlığın çözümlenmesi için gerekli tüm çabayı harcayacaktır(m.34/1).
Anılan erteleme süresi içinde taraflar aralarında anlaşarak uyuşmazlığı özel hakeme de intikal ettirebilirler. Sonunda taraflar uzlaşırlarsa Toplu iş sözleşmesine ulaşılmış olur. Ancak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın ya da atayacağı resmi arabulucunun (uzlaştırıcının) çabası erteleme süresi sonuna kadar olumlu sonuçlanmazsa veya taraflar uyuşmazlığı anlaşarak özel hakeme intikal ettirmezlerse, Bakan uyuşmazlığın çözümü için Yüksek Hakem Kurulu’na başvuracaktır. Bundan sonra grev ve lokavta başvurma hakkı kalmayacaktır. Yüksek Hakem Kurulu kararı kesindir ve toplu iş sözleşmesi hükmündedir[19]. Bu bağlamda; Yüksek Hakem Kurulu, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin kapsamı dışında kalan, mecburi tahkim organı konumundadır[20].
Doktrinde, 2822 sayılı Kanunla getirilen yeni düzenlemelerin başarılı sonuçlar vermediği ve hatta 275 sayılı Kanun dönemindeki sistemin dahi gerisinde kaldığı eleştirileri hâkim durumdadır [21]. Ne yazık ki uygulamada, bu sistem taraflara inandırıcı ve sonuca etkili olarak görülmemenin yanında, greve başvurmayı geciktiren bir yöntem olarak düşünülmektedir.
Bu yöntemin başarısızlığının temel nedenlerinden biri, arabulucunun (uzlaştırıcının) tek kişi olması ve tarafları bir araya getirme veya onlarla temas kurma noktasında sıkıntılar yaşamasıdır. Önceki düzenlemede yer alan, üç kişilik Uzlaştırma Kurulu’nda tarafların seçtikleri aracıların sağladıkları temaslarla uyuşmazlık konularında sürekli bilgi ve görüş alışverişinin sağlanması daha kolay olmaktaydı.Yine eski sistemde Uzlaştırma Kuruluna seçilecek üçüncü kişiyi taraflar seçerken, 2822 sayılı Kanunla getirilen sistemde arabulucu seçme olanağı kısıtlanmıştır. Şöyle ki, bugünkü sistemde bu olanak taraflara sadece toplu görüşmede otuz gün içinde anlaşma sağlanamaması halinde yapılan başvuru üzerine ortaya çıkmaktadır. Toplu görüşmede altmış gün içinde anlaşmanın sağlanamaması halinde söz konusu olan zorunlu arabuluculukta, tarafların böyle bir hakkı bulunmamaktadır [22].Doktrinde; üç kişiden oluşan; birer kişiyi tarafların yalnız, üçüncü kişiyi ise birlikte hiçbir sicile bağlı olmaksızın serbestçe seçebildikleri; bağlayıcı olmamakla birlikte taraflara öneri sunabilen, kurul üyelerinin görüş alışverişinde bulunabilme veya tartışma olanağına sahip olduğu Uzlaştırma Kurulu’nun oluşturulmasının daha etkin çözümler üretebileceği öne sürülmektedir[23].KAYNAKÇA
ADALET BAKANLIĞI/ UNDP: Uzlaşma El Kitabı, Ankara 2009.
AKTAY, A.Nizamettin/ ARICI, Kadir/ KAPLAN, E.Tuncay: İş Hukuku, Ankara 2007.
ÇELİK, Nuri : İş Hukuku Dersleri, İstanbul 2009.
ILDIR, Gülgün: Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, Ankara 2003.
KUNTER,Nurullah./ YENİSEY,Feridun./ NUHOĞLU,Ayşe.:Muhakeme Hukuku Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, 15.B., İstanbul 2006.
KÜÇÜKGÜNGÖR, Erkan.: Spor Hukuku Uyuşmazlıklarında Tahkim ve Alternatif Çözüm Yöntemleri, Batıder, C.22.
ÖZBAY, İbrahim: Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemleri, EÜHFD, C. X, s.3-4, 2006.
ÖZBEK, Mustafa Serdar: “Ceza Muhakemesi Kanununda Uzlaştırma” , Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.54, Sa.3, s.289-290. (Uzlaştırma).
ÖZBEK, Mustafa Serdar: “ Alternatif Uyuşmazlık Çözümü”, Ankara 2009.
SUBAŞI, İbrahim: “Türk İş Hukukunda Arabuluculuk”, Ünal Tekinalp’e Armağan, C.II, İstanbul 2003, s.743-833.
TANRIVER, Süha: “Hukuk Uyuşmazlıkları Bağlamında Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları ve Özellikle Arabuluculuk”, Makalelerim 2006, Ankara, s. 1-24, (Arabuluculuk).
TANRIVER, Süha: “ Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları: Arabuluculuk Kurumuna Hukuki ve Sosyolojik Bir Bakış”, Makalelerim 2006, Ankara, s.59-77.
TUNCAY, A.Can: Toplu İş Hukuku, İstanbul 2010.
[1] Tanrıver, s. 66.
[2] Özbek, s.664-666.
[3] Küçükgüngör, s.51.
[4] Tanrıver, s. 66-68.
[5] Özbek, (Uzlaştırma), s. 289-290.; Adalet Bakanlığı/ UNDP, s.11.
[6] Kunter/Yenisey/Nuhoğlu, s. 1064.
[7] Adalet Bakanlığı/ UNDP, s.14.
[8] Tuncay, s. 251.
[9] Çelik, s. 593.
[10] Subaşı, s. 743.
[11] Tuncay, s. 256.
[12] Subaşı, s. 750.
[13] Tanrıver, (Arabuluculuk), s. 24-25; Aktay/Arıcı/Kaplan, s. 506-507; Tuncay, s. 256-257.
[14]Aktay/ Arıcı/Kaplan, s. 508; Subaşı, s. 790.
[15] Karş. yuk. s. 1-2.
[16] Tuncay, s. 260-261.
[17] Bkz. Tuncay, s. 262-263.
[18] Ildır, s. 149.
[19] Çelik, s. 608-609; Aktay/Arıcı/Kaplan, s. 508-509.
[20] Tanrıver, (Arabuluculuk), s. 25.
[21] Tuncay, s. 267-268; Çelik, s. 608-609.
[22] Çelik, s. 608-609.
[23] Tuncay, s. 267-268.
Cihan Orhan Hukuk Bürosu © Copyright 2024 | Tüm Hakları Saklıdır. Yasal Uyarı: Bu site Türkiye Barolar Birliği'nin Meslek Kurallarına ve Reklam Yasağı Kurallarına tabidir. Sitenin kendisi, logosu ve içeriği, reklam iş geliştirme ve benzeri amaçlar ile kullanılamaz. Bu Avukat Web Sitesi içerisinde yer alan bilgiler hukuki mütalaa veya tavsiye değildir